Dünyanın iki kutuplu olarak tarif edildiği dönemler için “Soğuk savaş dönemi” tanımlaması yapılır, Amerika`nın ve Sovyet Rusya`nın çevresinde kümelenmiş devletler ve ittifaklardan söz edilirdi. Komünizmin çöküşünden sonra kutuplardan birini temsil eden “Doğu bloku” dağılmaya, “Batı bloku” ise güçlenmeye başladı. Körfez savaşları, Afganistan ve Irak işgalleri hep komünizmin çöküşünden sonra yaşandı.

Artık pakt ve kuruluşlar ideolojik değil de ekonomik temeller üzerine kurulmaya başlandı.

Batı bloku her şeyi ekonomik çıkarlar çerçevesinde değerlendirmeye çalışırken, başka ülke ve halklar için de cazibe merkezi haline geldi.

Coğrafyanın pek bir önemi kalmadı. Japonya en doğuda bulunuyor olmasına rağmen “Batı bloğuna” yakın duruyor. Avusturalya ve Hindistan da aynı durumda. Brezilya, Küba ve Venezuela gibi ülkeler “Doğu bloku”nda yer alıyor. (Seçimler sonrası Venezuela`nın durumu daha netleşmedi)

Avrupa Birliği karşısında oluşturulan Şangay Beşlisi eski ideolojik bağlara sahip olması bir yana daha çok ekonomik bir oluşum hüviyetindedir. Oluşumun motor gücü durumunda ise Rusya yer almaktadır.

Rusya, Putin ile birlikte yeniden küresel çapta bir rekabete girişmiş bulunmakta. Çin ile beraber sahip oldukları büyük ekonomik ve askeri gücü harekete geçirerek emperyal anlamda Amerika ve Batı`ya karşı durmaya çalışıyorlar.

Suriye iç savaşının ilk zamanlarında yine karşı karşıya gelen iki güç bir süre sonra aynı hedeflerde birleşmiş durumda.

Rusya, Sosyalist Baas rejimini korumak için askeri güçlerini seferber ederek Suriye coğrafyasında büyük cinayetlere imza atmaya başladı. Baas, öteden beri zaten Rusya`nın müttefiki konumundaydı. Rejimin çökmesi Rusya`nın Akdeniz kıyısındaki üslerini kaybetmesi ve bölgedeki hareket kabiliyetinin azalması anlamına gelecekti.

Rusya, rejimin kontrolünde olmayan yerleri, sivil-silahlı ayırımı yapmadan bombalamaya başladı; ama gerekçe olarak da “Işid ile mücadele” diye bir argümana başvurdu. Saldırılarda Işid`in pek zarar görmediği, hatta yer yer rejimle anlaşmalı bir strateji takip ettiği ve karşılıklı olarak birbirlerine alan açtıkları konusunda tüm gözlemciler hemfikirdir.

Amerika`nın Suriye coğrafyasına girişi de “Işid ile mücadele” gerekçesine bağlandı.

Amerika da Işid ile birlikte diğer muhalif unsurları hedef aldı. Tüm belge ve görüntülere rağmen Amerika Işid`i bombaladığı konusunda ısrarcıydı.

Şimdilerde tablo biraz daha netleşti.

Cenevre görüşmelerine gidilirken hem Amerika hem de Rusya “Laik bir Suriye” konusunda uzlaşmış durumda. Meselenin Işid ile ilgili kısmı ise tümüyle kamuoyunu manipüle etmeye yöneliktir. Rusya hâlihazırdaki rejimin korunması gerektiğine, Amerika ise İslami bir yönetim kurulmasındansa hâlihazırdaki rejimin korunmasının gerekliliğine inanmıştır. Kara askeri olarak kullanılan PYD-YPG güçlerinin etkisiyle Suriye yönetiminde söz sahibi olmayı isteyen Amerika`nın israil`in güvenliğini öncelediği de bilinmektedir.

Türkiye`yi de PYD konusunda ikna etmeye çalışan Amerikan yöneticilerinin kullandığı gerekçeler saçma ve muhatabını aptal yerine koymaya çalışan politikacı profilini çiziyordu. Joe Biden`in “Evet, Pkk terör örgütüdür; ama PYD, Işid ile savaşıyor” sözünün siyasi anlamda bir izahı yoktur. Öyle ya herkes biliyor ki, Suriye coğrafyasında rejime muhalif grupların içerisinde Işid ile savaşmayan bir tek grup yoktur. Amerika o grupların Işid ile olan çatışmasını önemsememektedir çünkü o gruplar Suriye`de İslami bir yönetimin kurulmasını istemektedirler. Oysa PYD, Marksist gelenekten gelme, Amerika ve Rusya ile işbirliğine teşne, Baas ile müttefik olan laik bir harekettir.

Önümüzdeki süreçte küresel güçler Suriye halkı ve muhalefetini “ölüm” ve “laik bir Suriye” seçenekleri ile karşı karşıya bırakacaklardır. Aslında her iki seçenek de ölüm ve yıkım demektir.