Çeçenler, mazlum bir millettir. Mazlumiyetleri ile beraber vatansız kalmış bir halk… Vatansız Çeçenler, sığındıkları Müslüman ülkelerde sahipsiz bırakılmışlar, aynı zamanda bir taraftan da mazlumiyet, vatansızlık ve sahipsizlik içinde, gurbet ellerde zalimlerin eliyle öldürülüyorlar.

 

Zeytinburnu`nda üç Çeçen Müslüman gündüz sokak ortasında şehid edildi. İki yıl önce yine Zeytinburnu`nda Ali Osayev adlı Çeçen şehid edilmişti. Arkalarında gözü yaşlı eşler ve yetim çocuklar kaldı. Türkiye`ye sığınıp sahipsiz kalan binlerce Çeçen yetime bir de Türkiye`de yetim bırakılan Çeçenler ekleniyor.

Gündüz sokak ortasında bu infazları gerçekleştirip elini kolunu sallaya sallaya uzaklaşanlar, bu cesareti nereden alıyorlar? Türkiye`nin güçsüzlüğünden ve güvenlik konusundaki zaaflarından değil herhalde!

“Kimsesizlerin kimsesi, sessiz yığınların sesi” iddiasında olanlar, Çeçenlere ne “kimse” olabildiler ve ne de yığınlarına “bir ses!” bırakın Çeçenistan`a ve Çeçenlere sahip çıkmayı, bu konuda kendi ülkelerinin onurlarına sahip çıkmıyorlar. Tetiği çektiren liderler belli olduğu halde, o liderlere; “elinizi kolunuzu sallayarak benim ülkemde suikast işleyemezsiniz. Benim şehirlerim Teksas değil ki, her ülkenin istihbarat kovboyları buralarda cirit atsın” diyemiyorlar veya demiyorlar.

Türkiye Çeçenlerin mazlumiyetine sahip çıkmamakla birlikte, Çeçenistan`ın Rus yanlısı kukla yönetimi, Türkiye üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Özellikle İslami olarak bilinen basın-yayın, medya çalışanları aralıklarla gruplar halinde Çeçenistan`a götürülüp gezdiriliyor. Döndüklerinde köşe yazılarında ve TV programlarında Çeçenistan`ın modern camilerinden ve okutulan mevlitlerden, Kadirov`un takkesinden, şehirlerin yeniden inşasından bahsediyorlar. Bu şekilde Çeçenistan`ın kukla yönetimini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Sadece Moskof`un katı zulmü ile Çeçenlerle baş edemeyeceğini anlayan Putin, çağın can simidi projesine sarıldı: Dine karşı din (İslam`a karşı İslam). Bu amaçla, resmi ideolojinin din adamlarını yetiştirmek için de Suriye gibi ülkelere din eğitimi için gruplar halinde gençler gönderiyorlardı. Ki bu gençlerin çoğu ahlaksız kimselerden oluşuyordu.

Çeçenlerle ilgili ağlanacak halimiz ise; içinde yaşadığımız Müslüman toplumda çoğu kadın, yetim ve sakatlardan oluşan binlerce Çeçen Müslüman`a sahip çıkılmayışı ve gözlerimizin önünde öldürülmeleri. Yazık! Bu mazlum muhacirlere. “Ensar” olamadık. Çeçenlerin bu ülkede yaşadıkları acılar ve sahipsizlik ile öldürülmeleri, bu ülke Müslümanlarına –özellikle de Batıdaki Müslümanlara- vebal olarak yeter.

Kendilerini bu ülkenin kucağına atan mazlum Çeçenlere sahip çıkamayan Türkiye, geleceklerini tayin aşamasında olan Ortadoğu halklarına sahip çıkıyor. Sahip çıkmanın ötesinde, yönetimlerini şekillerini belirlemeye çalışıyor. Erdoğan, Arap ülkelerine yaptığı ziyaretlerinde, uğradığı her ülkede laiklik vurgusu yaptı. Mısır için “laiklik mi şeriat mı” diye sorulunca; “laikliği” tercih ve tavsiye edip; “kişinin dini olur, devletin dini olmaz” dedi. Bu sözleri ile tepki çekince, özellikle İslami olarak bilinen yazarlar, Erdoğan`ı kurtarma kampanyası başlattılar. Formül de hemencecik bulundu: “Efendim, tercüman laikliği Arapçaya çevirirken, tercüme hatası olarak ‘almaniyye/ılmaniyye” kelimesini kullanmış ki, bu da “dinsizlik” manasına geliyormuş. Bu yüzden tepki gösterildi. Erdoğan ise bunu kast etmediymiş. Böyle bir savunma geliştirenler bir değil, iki yalana başvuruyorlar:

Hangi Arapça sözlüğü açarsanız açın, “almaniyye: laiklik, dinsizlik” karşılığını bulacaksınız. Bildiğim kadarıyla Araplar arasında “laikliğe” karşılık olarak “almaniyye” sözcüğünden başka bir kelime de kullanılmıyor.

Erdoğan “devletin dini olmaz” derken, devletin dinsiz, laikliğin de  “dinsizlik” olduğunu zaten kendisi söylemiş oluyor. Yani Arapça çevirisindeki “almaniyye/ilmaniyye”den farklı bir şey söylemiyor. (Kaldı ki Türkiye`de laiklik, İslam düşmanlığı üzerine kurulmuş bir dindir.)

Erdoğan, herhalde yılların yoğun temposu içinde, Kur`an ve siyerden hayli uzak kalmış. Zira İslam; devlet dinidir. Devletleşmeyen İslam`ın kemali yoktur, Medine`si eksiktir. (Bu konuyu genişçe ele aldığım İnzar Dergisindeki “Devletin Dini, Dinin Devleti Olur mu? İslam`ın Hıristiyanlaştırılması” başlıklı yazıma bakılabilir. Ekim sayısı)

Erdoğan`ın Arap ülkelerine gidişi ve laiklik üzerine değerlendirmeleri, bana Ubeydullah b. Ziyad`ın Kufe`ye gidişini hatırlattı. Kufe halkı sevinç içinde “İslam`ın kurtarıcısı”, “Mü`minlerin emiri” nidalarıyla Hz. Hüseyin`i karşıladıklarını düşünürken, İbn-i Ziyad yüzünün perdesini açınca, gelenin “Müminlerin emiri” değil de “Sistemin emiri” olduğu anlaşılmıştı. Sevinç yerini hayal kırıklığına bırakmıştı.

Hak üzerinde sabit-kadem olmak duası ile…