Yıl 2001. Malatya 2 Nolu DGM`de yargılanıyoruz. Suçumuz Hizbullah adına faaliyetlerde bulunmak ve özellikle de camilerde Kuran dersi vermek. Aynı dosyadan 12 kişi yargılanıyoruz. Bunlardan benim de içinde bulunduğum dokuz kişi devam eden veya mezun olarak üniversiteliydik. Malatya Cezaevi`nde kaldığımız koğuşta ise yaklaşık 60 kişiydik. Bunların kahir ekseriyeti de üniversiteliydi. İçlerinde doktor ve farklı meslek sahipleri olmakla beraber çoğunluğu yeni nesli yetiştirecek olan öğretmenlerdi. Diğer koğuşta da farklı İslami davalardan kalan, benzer tabloda mahkumlar vardı.

Gecesi, gündüzü, haftası, ayı, yılı, yemesi, içmesi, oturması, kalkması, uyumasıyla beraber kaldığımız 3 yıl boyunca birbirimizi çok yakından tanıdık. Eşlerimiz, çocuklarımız, anne babalarımızla, peşi sıra sürekli beraber olmaktan daha fazla beraber olduk ve dolayısıyla bir birimizi eşlerimizden, ebeveynlerimizden daha fazla yakından tanıdık. Hiçbirimiz melek değildik, beşerin zaaflarını üzerimizde taşıyorduk ama elhamdülillah çoğunluğu iman ehli, güzel ahlak sahibi münevver insanlardı.

Cezaevi yönetimi de bu mahkumların şahsiyetlerindeki güzelliği görüyor ve açıktan saygı gösteriyordu. Hatta şunu söyleyebilirim: Üç yılın sonunda tahliye olduğumuzda bir taraftan tahliyemize sevinirken, diğer taraftan ayrılıktan dolayı bize sarılıp ağlayan gardiyanlar vardı.

Bunları niye anlatıyorum: O tarihlerde yargılandığımız 2 Nolu DGM`nin mahkeme heyetine yaptığım savunmalarda şunu söylediğimi hatırlıyorum: Sizler bu toplumun iyilerini ve iyilik için çalışanlarını cezalandırır, toplumdan uzaklaştırırsanız, toplumu kötülerle, kötülükleriyle, şeytanları ile baş başa bırakırsınız. Kendi ellerinizle toplumunuzun dibine dinamit koymuş olursunuz ve çok geçmeden başınıza patlar.

Son günlerde toplum olarak başımıza patlayan bazı hadiseler, bana o günleri ve mahkeme savunmamı hatırlattı. Keşke yanılsaydım, keşke haklı çıkmış olmasaydım, keşke Özgecan`,lar yaşasaydı da biz yine de üç yıl, beş yıl, on yıl Allah için yatmış olsaydık.

Biz cezaevine girmeseydik toplumun bütün canavarlarını ıslah mı edecektik? Bu olaylar olmayacak mıydı? Öyle bir iddiada bulunmuyorum.

Bu canavarların yetişmesinin ve bu vahşi olayların olmasının pek çok sebebi var. Bunlardan bir tanesi ve güçlüsü de toplumun maneviyattan/insanlıktan ve manevi/insani değerlerden uzaklaşmasıdır. Bunun da sebebi sistemin bu değerlere ve bu değerler üzerine toplumu iyileştirme çabası gösterenlere açmış olduğu savaştı. 28 Şubat`ı getirin gözünüzün önüne. Her alanda dine, dindarlara savaş açıldı, din, dindarlar adeta toplum içinde sadece nesne kılındı. Özne ise alabildiğince toplumsal ahlaki yozlaşma için seferber edilen plan, proje, araç, gereçler oldu.

Toplum olarak geldiğimiz nokta çok vahim. Toplum uzun zamandır SOS veriyor. Kimse duymak, görmek istemiyor. Mesele sadece bir Özgecan Aslan`ın vahşice katledilmesi meselesi değil. Toplum içinde yığınla çöküntü var. Ancak öldürme hadiseleri yaşandığı zaman toplum görüyor veya bu çapta toplumsal duyarlılık ve tepki oluşuyor. Medya bir hadiseyi gördüğü, gündem oluşturduğu kadar toplum görüyor. Medya da öyle her öldürülmeyi, cinayeti, cinneti, tecavüzü de görmüyor. Hele de sol medya. Ancak kendi mahallesinden olanı veya kendisine malzeme olanı görüyor, gündem yapıyor.

Mesela Özgecan cinayetinden daha öte daha vahim bir mesele. Aslında burada bazı örnekleri yazmak için internette üstünkörü bir araştırma yapmak istedim. Karşıma çıkan birkaç örneğin arkasını getiremedim. Manzara midemi bulandırdı, ve “şüyuu vukuundan beter” hadiseler olarak gördüğüm için buraya detaylı yazamıyorum ama meraklıları bir araştırma yapsın; affedersiniz, ama çok affedersiniz, babası, dedesi, abisi hatta birbirlerinden haberdar bir şekilde birkaç abisi tarafından yıllarca tecavüze uğrayan kızların sayısındaki artışı görün. Diyarbakır`dan Sivas`a, Erzurum`a, Aydın`a, Edirne`ye... her yerde yaşanmış örnekler. Bunlar emniyete, yargıya yansıyanlar, bir de fazlasıyla yansımayanları düşünün.

Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ama kafamızı kuma gömmenin bir manası olmadığı gibi, çözüm de değil. Bilakis felakettir.

Şunu demek istiyorum; kızına, torununa, kız kardeşine tecavüz edenler, ki bunların sayısı gittikçe artıyor, ne yapmazlar ki... Başkalarına da tecavüz ederler, küçük çocukları bu hayvani şehvetlerinin tatmininde kullanır ve katlederler.

Toplum içindeki cinnetleri, cinayetleri, intiharları vb. felaketleri ve artışlarını da ekleyin; toplum çoktandır SOS veriyor. Bunu görmemiz ve siyasi, ideolojik malzeme yapmadan çözüm üretmemiz gerekiyor. Sadece suçlama da yetmiyor. Yoksa gazeteci Nuh Köklü cinayetinde ve Özgecan Aslan vahşetinde olduğu gibi bu tehdit bizi de vurur.