Herhalde sahip olduklarımız içinde, sahip olduğumuz kadarıyla kendisini yeterli görüp, kanaat ettiğimiz tek şeydir, akıl. Ve herkes aklını sever. Kendini akıllı hatta çoğu zaman da en akıllı görür.

Akıl, insanların en belirgin alamet-i farikası olmasına rağmen, her insan akıllı mıdır? Toplumun akıllı insan ölçüsü ile vahiy ve sünnetin akıllı insan ölçüsü mutabık mıdır?

Ziya Paşa, aklın ölçüsü olarak insanın iş ve eserlerini göstermiştir.

Ayinesi iştir kişinin, lafına bakılmaz,

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.

Doğru, aklın ölçüsü insanın işi ve eserleridir. Toplum da vahiy ve sünnet de insanın amellerini ve eserlerini ölçü alır. Fakat çoğu zaman toplumun akıllı dediği kimse, vahyin terazisinde akılsızdır. Kur`an`dan uzaklaşan toplumlar, dünyevi işleri aklın ölçüsü edinirler. Oysaki vahiy, merkezde uhrevi olmak üzere dünya-ahiret işlerini ölçü alır.

Maalesef, günümüz toplumunda, akıllı olarak vasıflandırılan insanlarda ölçü umumiyetle dünyevi kazanımlardır. Dünyadan elde ettiği mal-mülk, makam ile dininden dolayı dünyası zarar görmediği ölçüde kişi akıllı addediliyor. Dünyalık mülkiyeti az olan ve hele dininden dolayı dünyasına zarar gelen insan, akıllılar sınıfından ihraç edilir. Hatta içten içe akılsız olarak vasıflandırılıp, azarlama konusu edilir. Hâlbuki vahiy, dünyanın gerçekliğini ortaya koyup, ahiretin üstünlüğüne yönelişi, akıllılık olarak değerlendiriyor.

“Oysaki size verilen her şey, dünya hayatının (geçici) menfaat ve ziynetidir. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha devamlıdır. Hiç akıl erdirmez misiniz?”(Kasas 60)

Toplumsal Müslümanlık yozlaştıkça, Kur`anî değerler de yozlaştırıldı. Yozlaşan bu değerlerden bir tanesi de akıllı insan tanımlamasıdır. Toplum olarak Kur`an`ın tersine gidildiğinden beri, fiiller gibi değerler ve kavramlar da vahiyle zıtlaşmaya başladı. Değerleri Kur`anî kıymetçe yaşamayan Müslümanlar, bu değerleri toplumun biçtiği kıymete mahkûm ettiler. Maalesef günümüz Müslümanları birçok Kur`anî değeri, vahiy ile sünnetin kıymetinde ve ölçüsünde değil de toplumun kıymet ve ölçüsünde yaşıyor. Dolayısıyla akıllılığın ölçüleri de tersyüz oldu.

İnsan yaşamında yönlendirici ve belirleyici üç temel saik vardır: İnsanlar bu saiklerle hareket eder ve yaşarlar. Bunlar; akıl, duygu ve şehvettir. Bunlardan hangisi baskın olursa, diğer ikisini kontrolü altına alır ve insan etkin olanın yönlendirmesinde yaşar. Aklın kemaliyle hareket edenler, kâmil insanlardır. Duygularıyla yaşayanlar, duygusal insanlardır. Gazap, ihtiras heva vs. şehvetlerin hâkim olduğu insanlar ise, nefisperest insanlardır.

Aklın, amellerden insani ilişkilere, konuşmalardan ahlaki özelliklere dair hayatın her alanına yansımaları vardır. Kişinin aklı, yaşamındaki bu fenomenlerden, emarelerden rahatlıkla okunur. Böylece insanın akıllılığı bilinir.

Resulullah (sav) akıllı kimseleri on maddede özetlemiştir: “Kendisine cahillik yapana yumuşak davranır, kendisine haksızlık edeni affeder. Kendisinden aşağı olanlara alçak gönüllü olur. İyilikte kendisinden üstün olanlarla yarışır. Konuşmak istediğinde önce düşünür; konuşacağı iyi bir şey ise, söyler ve faydalanır; kötü ise, susar ve kurtulur. Bir fitne ile karşılaştığında Allah`a sığınır. Elini ve dilini fitneden korur. Bir fazilet gördüğünde, ganimet bilip elde etmeye çalışır. Hayırdan ayrılmaz. Onda ihtiras görülmez.”

Yine bir hadisinde şöyle tanımlar akıllı kimseyi: “Akıllı o kimsedir ki, nefsini dizginler (terbiye eder) ve ölümden sonrası için amel eder. Ahmak da o kimsedir ki, nefsini şehvetlerine tabi kılar ve kuruntularla (cenneti) temenni eder.”

Akıllı insan, dünyevi olsun uhrevi olsun, işlerinin akıbetini görüp ona göre hareket eder. Amellerinin ve gidişatının nereye varacağını önceden görür. Ne oldum değil de ne olacağım endişesi ile yaşadığı için, ele geçirdikleriyle başı dönmez/sarhoş olmaz. Eldeki sermayesi her ne kadar bugün olsa da hayatı bugünden ibaret görmez. Hayatının yarınını hesaba katar ve bugünlerinden, yarınlarına hazırlık yapar. Böylece hayvanlar misali anlık yaşamaz. Düşünce aleminde geçmiş ve geleceği cem eder.

Toplum her ne kadar aklın ve akıllılığın ölçüsünü dünyevi kazanımlar olarak görse de hakikatte ise akıllı kimselerin rızkı genellikle dardır. Dünyadan nasipleri azdır. Hz. Ali`ye; “Akıllı kimselerin rızkı neden azdır?” diye sorarlar. Hz. Ali de; “Akıl da bir rızık değil midir? Allah, bunu onların rızkından düşmüştür” diye cevap verir. Akıl rızıklar içinde en kıymetlilerindendir. İnsan mal-mülkle ulaşamadığı şeye, akılla ulaşır. Akılla rahat ve huzurlu yaşar, akıl sayesinde kurtuluşa erer.

Herkes kendi aklını yeterli görüp ondan razı olsa da Kur`an bunu doğru bulmuyor. Peygambere (sav) dahi akıl ile yetinmemesi ve ortak akıl diyebileceğimiz istişareyi ona emrediyor. Zira sadece kendi aklını kullanan insan akıllı olsa da başkalarının da aklını kullanan insanlar daha akıllıdırlar.

Vahiy ve sünnetin akıllı insanı olmak duası ile...