“Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi en güzel şekilde yaptı”

İmtihan dünyasında yaşıyoruz. Allah bizi hayırla da şerle de imtihan ediyor. Vermekle de almakla da imtihan ediyor. Bize düşen böyle bir dünyada Allah`ın bize belirlediği sorumlulukları yerine getirmek. Sorumluluk endeksli bir hayat yaşamak, sonuç endeksli değil. Zira sonuç Allah`a aittir. Kendi zatındaki külli ve gaybi ilimle sonucu ya verir ya vermez.

Allah, Kuran`ın pek çok yerinde kadın erkek, kullarının amellerini zayi etmeyeceğini ve muhakkak amellerinin karşılığını vereceğini buyurmuştur. Ancak bu karşılığı bu dünyada mı ahirette mi vereceğini belirtmemiştir. Daha doğrusu ahirette karşılık vereceğini defaten ilan etmiş ancak amellerin karşılığı olan neticeleri bu dünyada da vereceği kaydını düşmemiştir. Onu kendi hikmetine bırakmıştır.

Kendi dinini yaymak ve dünyayı ıslah etmek için çalışanların amellerinin karşılığı olan neticeleri, bazen bu dünyada vermiş, bazen de ahirete bırakmıştır. Bunun pek çok sebebi vardır. Toplumun tercih etmemesi de bir sebeptir. Resulullah`ın (sav), arkalarında bir tabileri dahi olmadan hesap meydanına geleceklerini haber verdiği peygamberler başka türlü nasıl izah edilebilir ki… Herhalde kimse bu peygamberlerin çalışmadığını, işin hakkını vermediğini ve bu yüzden de halktan tabilerinin olmadığını iddia edemez.

Hepimiz de biliyoruz ki o peygamberler Hz. Nuh misali yıllarca tebliğ, davet etraflı mücadele etmiş ancak halk kendilerini ve getirdiklerini kabul ve tercih etmemişler.

Kaldı ki, bu peygamberler benim sizin gibi sıradan insanlar da değildi, ahlakça ve yaşayışça insanların en temizi idiler. Buna rağmen insanlar tarafından kabul görmediler.

Hem bazen Allah, kendi davasının mücadelesini verenleri, elde etmek istediklerini vermeyerek terbiye etmiş. Hem de bunu vahiy gibi bir davada, Resulullah gibi peygambere yaşatarak…

Kehf Suresi`nin nuzul sebebi hakkında tefsir ve siyer kaynaklarında şu meşhur rivayet aktarılır:   

“Müslümanların sayısının çoğalması üzerine müşrikler, Rasûlullah`ın peygamber olup olmadığını araştırmak için Nadr b. Haris ile Utbe b. Muayt`ı Medine`deki yahudi âlimlerine gönderip kendilerine şu talimatı vermişlerdi:

“Muhammed`in durumunu onlara sorun, vasıflarını ve söylediklerini anlatın; onlar kitap ehlidir, peygamberler hakkında bizim bilmediklerimizi bilirler.” Bu iki adam, Medine`ye giderek meseleyi yahudi âlimlerine anlattılar.

Onlar da: “Muhammed`e, geçmiş zamanlarda yaşamış olan yiğit gençleri (mağara arkadaşlarını); dünyanın doğusunu ve batısını dolaşmış olan adamı; ruhun ne olduğunu sorun; eğer bunların haberlerini size bildirirse o bir peygamberdir, ona uyun; aksi takdirde bir falcıdır, ona istediğinizi yapabilirsiniz” dediler.

Nadr ile arkadaşı Mekke`ye dönüp bunları Hz. Peygamber`e sordular. O da

“Sorularınıza yarın cevap veririm” dedi. Fakat “İnşaallah” demesi gerekirken bunu unuttuğu için o günden itibaren on beş gün vahiy gelmedi, Bunun üzerine Mekke halkı, “Muhammed bize, ‘Sorularınıza yarın cevap veririm` diye söz vermişti. Ancak aradan on beş gün geçtiği halde hâlâ sorularımıza cevap vermedi” diyerek dedikoduya başladılar. Bu durum Resulullah`a çok ağır geldi. Hz. Peygamber`in vahyi bekleyerek iyice bunaldığı bir sırada Cebrail yukarıdaki soruların cevabını içeren ayetleri getirdi ama başında terbiye edici ikaz ile birlikte:

“Sakın, sakın bir şey için bunu yarın yapacağım deme, Allah dilerse (yarın yapacağım de)” (Kehf Suresi: 23,24)

Bu hadise basit gelebilir, ancak büyük bir hadisedir ve büyük mesajlar ve terbiye içeriyor.

Resulullah (sav) müşriklere “sorularınıza yarın cevap getireceğim” derken kime güvenmişti? Elbetteki Allah`a. Okuyup öğrenecek bir kitabı yoktu, okuma yazması da yoktu. Sorup haber alacağı beşerden bir kaynağı da yoktu. Bunu söylerken iç dünyasında tamamen Allah`a güvenmişti. Ancak Allah, kendisinin dilemesi halinde bunun olacağını bilmesini, insanlara da bunu bidirmesi gerektiğini peygamberine göstermek istedi.

Öyle dile kolay; peygamberliğinin ıspatı olacak cevaplardır bunlar ama aradan 15 gün geçiyor cevap yok. Mekke çalkalanıyor, Resulullah (sav) insanların diline düşüyor, yalancılıkla suçlanıyor… Bütün bunlara rağmen Allah sabırla hareket etti; kendi peygamberini terbiye ederken, insanları imtihan etti. Bunu yaparken de Allah, insanlar alay ederler, peygamberini dillerine dolarlar, yalancılıkla suçlarlar, peygamberi zor durumda kalır vb şeylere bakmadı.

 

Başta da dediğm gibi; imtihan dünyasında yaşıyoruz, bizden istenen sonuç değil, sorumluluk…