Son günlerde PKK`nin gençlik yapılanması olan YDG-H çetelerinin İslami derneklere ve partimize yönelik saldırıları arttı. Bu saldırılar sadece dernek ve parti binaları ile de sınırlı kalmıyor. Üyelerin evlerine, gece yarılarında Molotoflu ve parça tesirli el yapımı bombalar atıldı. Bu hafta Cizre`de olduğu gibi kalabalık gruplar halinde direkt şahıslara yönelik saldırılar da söz konusu. Kalabalık grubun beraberlerinde getirdiği uzun namlulu silahlarla ateş açması, tehlikenin boyutunu ve muhtemel yaşanacakların, durumun vahametini artırıyor.
Saldırıya uğrayan bizler ne yapıyoruz? Bu saldırılar karşısında bizim yaptığımız tek şey, hasbelkader dilimiz döndükçe ve sesimizin ulaştığı kimselere saldırıları duyurmak. İşin garibi tam da burada olumsuz bir karşı duruşla yüz yüze geliyoruz.
Direkt görüştüğümüz şahıslar veya onların ilişki içinde olduğu çevreler üzerinden ikili bazı görüşmelerimizde ve sosyal medyada bize yönelik şöyle bir tepki var: “Saldırıları işlemekle siz de yangına körükle gidiyorsunuz, ateşe benzin döküyorsunuz.”
Gerçekten, yaptığımız yangına körükle gitmek veya ateşe benzin dökmek midir?
Bu nazarla bakanları iki sınıf olarak değerlendirmek gerekir: Birinci sınıf: PKK`ye yakın duran Kürt milliyetçisi ve İslamcı kişi/çevreler. Bunlar zımnen PKK`ye destek vermek için zalimin balyozunu değil mazlumun feryadını suçlu görüyor. Bunlar samimi olmadıklarından ve hatta art niyetli olduklarından nezdimizde tarafsızlıklarını yitirmişler, bu konuda söylediklerini de itibara almıyoruz.
Eleştirel bakan ikinci sınıfın eleştirilerini ise dostane görüyoruz. Bunların üslup eleştirisini göz önünde bulunduruyoruz ama saldırıları dillendirmeme düşüncelerine haklı gerekçelerle katılmıyoruz. Bununla birlikte zalime göstermeleri gereken tepki konusundaki sorumluluklarını da yerine getirmediklerini ifade ediyoruz.
Dostane veya art niyetli, bize “yangına körükle gidiyorsunuz, ateşe benzin döküyorsunuz” diyenler de aslında bir şeyi itiraf ediyorlar: Ortada bir yangın ve ateş var. Bu yangın ve ateşte birileri yanıyor. Bu yangın ve ateş yeni de değil; geçmişte çok canlar alan, çok acılar yaşatan, üzeri küllenmiş bir ateş. Geçmişte, tüm uyarılara rağmen bu ateşi yakan, güç sarhoşluğundan başı dönmüş PKK idi. Şimdi de tüm uyarılara rağmen küllenmiş bu ateşi alevlendirmeye çalışan yine PKK`dir.
Bugünden geçmişe ayna tutarsak geçen haftalarda propaganda ile ilgili yazımda da söyledim: Geçmişte PKK saldıran zalim, Hizbullah da saldırılan ve kendini korumak amaçlı savunan mazlum olduğu halde PKK kara propagandası ile kendisini haklı ve mazlum, Hizbullah`ı ise haksız ve zalim olarak tanıttı ve bu algıyı oluşturdu.
Şimdi işin içine İslami parti, dernek gibi farklı yapılar da eklenerek aynı süreç yeniden yaşatılıyor. PKK ve PKK`ye destek veren sol medya, yine geçmişin aynı kara propagandasını yapıyor. PKK mensuplarını saldırıya uğrayan mazlumlar, İslami dernek ve parti mensuplarını ise saldıran zalimler olarak tanıtıyorlar.
Geçmişte Hizbullah`ın başına geldiği gibi bugün İslami parti ve dernekler olarak bu kara propagandanın altında kalmamak, haklı ve mazlum iken haksız ve zalim konumuna düşmemek için feryat ediyoruz. Bütün bunlara rağmen zalime karşı çıkmayan veya zalimin yanında mazluma da vuranların tavrı, ne İslamidir ne de insanidir.
Bunların durumu en basit tabirle gözleri önünde dövülen, tecavüze uğrayan mazluma yardım etmeleri gerekirken başlarını kaldırıp HAVAYA ISLIK ÇALANLAR`ın durumuna benziyor. Her şeyin ayan beyan yaşandığı bu süreçte dahi HAVAYA ISLIK ÇALANLAR`ın tavrını ise üzüntü içinde ve ibretle izliyoruz.
Saldırıların üzerini örtmek ve yaşanan süreci kamuoyu ile paylaşmamak çözüm müdür, bu tavır saldırıları sonlandırır mı? Hizbullah örneği ortada. Allah için deyip gerçekleri kamuoyu ile paylaşmadı, PKK ise hem saldırdı hem de tek taraflı ve iftiralarla kara propaganda yaptı. Sonuç malum...
Neticede sabır iyidir ama sessizlik ölümdür ve de mazluma zulümdür. Süreç tehlikeli bir hal alıyor. Biz siyasi bir parti olarak karşılıklı çatışmaya dönüşmemesi için sabır ve sağduyu telkinlerinde bulunuyoruz ve bulunmaya da devam edeceğiz.
Dernek ve parti binalarına saldırının şahıslara, evlere saldırıya dönüşmesini ise tehlikeli olarak görüyoruz. Endişemiz; bomba atılan evde, kurşun sıkılan canda yaşanan acıların reflektif tepkiler doğurmasıdır. Bir korkumuz da saldırıların PKK-Hizbullah çatışmasına dönüşmesi ve siyasi parti olarak yapacağımız sabır, sağduyu telkinlerinin canı acıyanların üzerinde etkisiz kalmasıdır.
Kardeşçe yaşamak duası ile...