(Okumamış olanlar göz atabilirler). Bu iddianame üzerinden müddei makamı, bir kısmımıza 15 yıldan 22 yıla kadar hapis cezası istiyor.

Türkiye`de kısa süre içersinde ama olumlu ama olumsuz çok şeyler değişti. Fakat bazı şeylerde ise; değişim adı altında, değişen sadece renk ve metod oldu. Öz ve netice değişmedi. Müslümanlara yönelik yaklaşım ve zulüm bunlardan bir tanesidir. Zulmün binbir yüzü ve çeşidi olduğu için, her dönem zulmünün şekli de şartlarına göre suret alır.

Güce tapınılan yönetimlerde, konjektürel gereksinimce şekillenen zulmün, gün olur şartları müsaittir. Zalimi engelleyen ve zulmünden alıkoyan bir güç ve yaptırım olmaz. Zalim de zulmünde sınır tanımaz ve aleni zulmeder. Ateş dolusu çukurlar kazar ve iman ehlini içine atar. Darağaçları kurar, binleri idam eder. Köyler ve evler basar, kadın, çocuk, yaşlı katleder. Meskenleri, ekinleri, beldeleri yağmalar, talan eder. Dünyevi cehennemlerinde zebani-misal işkence eder. İşkence hanelerinde her taraftan öldüren ölümler kusar. Senelerce karanlık dehlizlerde ve tek kişilik hücrelerde hayatlar / ömürler çürütür.

Gün olur konjoktür değişir. Şartlar aleni zulme müsait değildir. Zalim de zulmünü kuytu ve izbe mekanlara çeker. Buna da müsait değilse şartlar, komplolar üzerine bina edilen zulümler sokulur devreye. Suçsuzları, suçlu  gösteren komplolar. Bu komplolarla, insanlar yıllarca hapisle cezalandırılır.

Genellikle yönetimi elinde bulunduran zalim güçler, geniş kitleye sırtını dayamışsa, azınlıkta olan imana aleni zulümler yaşatır. Yönetimdeki gücün istinadları azınlıkta ve iman geniş kitlelerin ortak paylaşımı ise; iman ehli komplo ve entrikalarla zulme uğrar. Sindirilmeye çalışılır.

Türkiye`de yakın Cumhuriyet tarihi içerisinde zulmün enva-ı türlüsü yaşandı. Şimdilerde bu zulmün bir kısmı ile yüzleşiyor ülke. Gerçi bu yapılırken de siyasi dengeler ve hesaplar gözetiliyor. Bir de kutsal devlet algısına zarar verilmeden, fatura şahıslara kesiliyor. 90 yıldır devletin sistematik politikası içinde işlenen ve ülkenin hangi karış toprağını sıksan fışkıracak olan zulümler, şimdilerde devletin yeni sahiplerinin hesabına parça parça gün yüzüne çıkarılıyor. Bu bağlamda sembol davalardan biri olan Sivas davasında da zulmün yüzü göründü. İnşaallah yeniden ele alınır da masum insanlar uğradıkları zulümden kurtulur. Çünkü 16-17 yıldır suçsuz insanlar yatıyor o davadan.

Devletin eski sahip(lenen)lerinin zulümleri, devlet kutsalına zarar verilmeden ve devletin yenisahip(lenen)lerinin mülkiyetini sağlamlaştırmak kadarıyla ortaya çıkarılıyor. Asıl zulümler, eski ve yeni kozmik ellerde korunmaya devam ediliyor. Devletin yeni dönem sahipleri de geçmişin zulümlerine yeni zulümler ekliyorlar. Yeni zulümlerini de bu dönemin konjoktürü olarak komplo ve entrika üzerine bina ediyorlar.

Her dönemin zulmü ve zalimi farklı olsa da her dönemin imanı (fazlalık –eksikliğiyle beraber) aynıdır. Dolayısıyla her dönemin hükümferma zalimine, selefimizin imanı ile haykırmak gerek:

“... Ne hüküm vereceksen ver! Şüphesiz sen ancak bu dünya hayatında hükmedersin!" (Taha / 72)

“Vakta ki hürriyet divanilikle yad olunurdu, istibdat tımarhaneyi bana mektep eyledi. Vakta ki, i`tida irtica ile iltibas olundu, meşrutiyet de hapishaneyi bana mektep yaptı. Bu haydut hükümet (yani devlet) zaman-ı istibdatta akla husumet, şimdi de hayata adavet ediyor. Eğer hükümet (devlet) böyle olursa yaşasın cünûn!... Yaşasın mevt!... Zalimler için yaşasın cehennem!... (Bediüzzaman Said-i Nursi)

İman üzerine can vermek duası ile...