Muhakkak ki mücrimler, iman edenlere gülerlerdi... İşte bugün de iman edenler kafirlere gülerler. Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar. Kafirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” (Mutaffifin: 29-36)

İnsanın dünyevi ve uhrevi bütün hayatı, gülmelerden-ağlamalardan ibarettir. Hayatının bütününün sevinçleri, hüzünleri madden bu hükümde olduğu gibi, düşünme modundaki hali de manen bu hükümdedir.

Müminler ve kâfirlerin ayete konu gülmeleri, tek yönlü görünse de geniş manada gülmelerin ve ağlamaların bütününü kapsar.

Gülme ve ağlamaların pek çok sebebi vardır. En yaygın ve üzerinde durulması gerekeni, zulümden kaynaklı gülmeler ve ağlamalardır.

Çoğunlukla bu dünyada zulümden dolayı ağlayanlar, mazlum müminlerdir. (İslam coğrafyasının kan ağlayan hali bunun ispatıdır.) Gülenler de zalimlerdir, kâfirlerdir. Ama akibet cihetiyle ebedi gülecek olan müminlerdir, ağlayacak olanlar da zalimler ve kafirlerdir. Ayet de gülmenin-ağlamanın akıbet yönüne değiniyor. Çünkü önemli olan akibettir. Zira akibet ebedidir.

Bu hakikatin bir ifadesi de şudur: “Akıbeti ebedi ağlama olanın, dünyadaki fani gülmeleri boştur, manasızdır.Akıbeti ebedi gülme olanın ise dünyadaki fani ağlamalarının bir ehemmiyeti yoktur.”

İmtihana dayalı gülmeler ve ağlamaların farklı sebepleri vardır demiştik. Ancak ayet, insan kaynaklı zulmü ön plana çıkarıyor. Sûre isminin kelime manası da buna uygun olarak ölçüde haksızlık eden, zulmeden manasındadır. Muamelede ölçüyü kaçıranlar zulmediyorlar. Bu zulümler mağdur, mahzun, ağlayan mazlumlar doğuruyor.

Zulüm insan ile birlikte vardır. İlkin nefsine zulmetmekle başladı insan hayatı. Sonra kardeş kardeşe zulmederek devam etti insanlık tarihi. Hepimiz Âdem`in çocuklarıyız, bu bir hakikat. Ancak bir hakikat daha var ki ilk Âdem`in (AS) çocukları ile başladı düşmanlık, tehdit, baskı ve öldürme.İlk kanı Âdem`in çocukları döktü. Bir hakikat daha var kiÂdem`in çocuklarından biri zalimdi, biri mazlum; biri mümindi, biri kâfir; biri ebediyen kurtuldu ve güldü, biri ebediyen kaybetti ve ağladı.

Bayrama giriyoruz. Bayramlar sevinçtir.Ama maalesef, temelinde sevinç olan ve herkese sevinç getirmesi gereken bayram bazıları için hüzündür, ağlamadır. İslam coğrafyası bayrama ağlayarak giriyor. Zindandakiler bayrama mahzun girerken çocukları bayramı ağlayarak karşılıyor. Olsun, alemlerin Rabbine hamd olsun, akibette ebedi gülecekler ya! Sadece akibette değil elbet, bu dünyanın fenasında da gülecekler. Günler gelip geçicidir, haller dönüşlüdür, konumlar değişkendir.
Görmüyor musunuz, bu saydıklarım bu dünyada da ne çabucak gerçekleşiyor! Ergenekon davasından müebbet ceza alanlar, bir devrin Firavunlarıydılar. Devlettiler ve devletleri zulüm üzerine kurulu idi. Asit kuyuları, işkenceler, kaybolan binler, cezaevlerine doldurulan yüzbinler ve haksız yere dört duvar arasında ömür geçirenler, acı çeken aileler, yüzbinler, milyonlar, kan ağlayan başörtülüler... Allah-u Ekber!Yaptıklarına karşılık ağlasın zalimler! Ağlasın da adalet yerini bulsun. Birazcık olsun mazlumlar gülsün, zulümde olanlar ve zulme niyetlenenler ise ibret alsın.

Gerçi bu cezalar, gerçek adalet değildir ve adaletin trilyonda biri de değildir. Bu mahkemelerin ve cezaların devamının gelmesi lazım. Baştan aşağı zulümle dolu olan bir devrin zalimleri bunlardan ibaret değil ve zulümleri bunlarınki ile sınırlı değil. Karanlık bir devrin pişman olmamış, tevbe etmemiş (ki tevbe ve pişmanlık da ayrı bir konu) bütün zalimleri yaptıklarının karşılığıyla cezalandırılırsa dünyevi adalet yerini bulur. Devamı gelir mi? Bunu zaman gösterecek. Ancak devamının hakkı verilse, Ergenekon dosyası genişletilse ve bir türlü açılmak istenmeyen JİTEM dosyası açılsa devlet yapısı ve algısı çöker. Varsın zulüm üzerine bir devletin yapısı da algısı da çöksün. Bu dosyalar ve cezalarla yetinilirse amaç adaleti sağlamak değil, iktidarı sağlamlaştırmak olmuş olur. Adaletin değil de iktidarın amaç olduğu yerde farklı gerekçelerle de olsa yeni zulümler yaşanmaya devam eder. (İktidarı da sadece hükümet olarak kast etmiyorum. Kurumların iktidarı da buna dâhildir.)

Hep söylüyoruz: Ergenekon dava dosyaları Fırat`ın doğusuna taşınmalı ve JİTEM dosyası açılmalıdır. Çünkü yukarıda saydığım zulümler, kahir ekseriyetle doğuda yaşandı. Bir devir, Türkiye`de karanlık idiyse doğuda kapkaranlıktı.
Bütün bu yaşananlara rağmen benim bir teklifim var. “Devlet, bir şartla ceza alanları serbest bıraksın: İtirafları ile karanlık bir devri aydınlatsınlar. Kim, kiminle ne tür bir ilişki içindeydi ve bu ilişkilerle hangi cinayetler işlendi.” Yaparlar mı? O da ayrı bir mesele.

İlginç bir anektot da Mustafa Balbay`ın “sıcak bir sonbaharın gelişinden” bahsetmesi. Bu bile Ergenekon`un varlığına ve dışarıda sıcaklık oluşturacak yapısına yeterli bir delildir.

Bayramınızı tebrik eder; hayatınız, dünyanız ve ahiretinizin bayram olması dileğiyle…