Geçen hafta gittiğimiz Tunus`ta gezi grubundaki arkadaşlarla Tunus sokaklarını gezerken, dikta rejimin baskısı döneminde halkın büyük bir erozyona uğradığını müşahade edebiliyoruz. Tesettürün devrim sonrası ülkenin her alanında ve eğitimin her kademesinde özgürlüğüne kavuşmasına karşılık, sokaklarda gerçek bir tesettürle karşılaşmak pek mümkün değil. Üç gün boyunca kaldığımız Tunus`ta çok dikkat etmeme rağmen, gerçek tesettürlü diyebileceğim ancak iki bayanla karşılaşabildim. Geri kalan gördüklerim ise, tesettürleri başı örtmekten ibaret olanlar... İslami yaşantı ve çalışmaların yıllarca yasak olması, toplumu dinin özünden uzaklaştırmış. Dikta istibdadına bir de Fransızların sömürüsü eklenmiş. Halk kültür ve dil olarak yarı Fransızlaşmış durumda.
Gezinti sırasında muhabbet ettiğimiz arkadaşlardan biri, Tunus halkının uğradığı bu erozyon sonucu oluşan islam dışı manzaralara veryansın etti. Ben de kendisine "biz de Gannuşi`den böyle bir halka hemen şeriatı uygulamasını bekliyoruz. Bu ne kadar doğru ve insaflı olur. Geneli İslam`dan uzak bir halka şeriat ne kadar uygulanır ve uygulanabilir!" dedim.
Tunus`ta şeriatı uygulamaktan daha öncelikli işler var. Tebliğ, irşad ve eğitim ile gönüllerin ıslahı ve tabi ki bir de ülkenin ekonomik durumu olarak ceplerin ıslahı. Bunlar bir günde olacak işler değil. Bu ıslahlar gerçekleştirilmeden de tepeden inme bir şekilde İslam hakim kılınıp, şeri sisteme geçilemez. Çünkü İslam tohumunun ekileceği toplum tarlasının sürülüp temizlenmesi, tarlanın tohumu kabul edeceği müsaitliğe getirilmesi lazım. Bu yapılmadan tohum araziye serpiştirilirse, tohum zayi olur. Bu gerçeğe binaen, dinde esas olan tedricilik ile halkın genelidir. İslam, teklif dinidir. Dayatma ile kabul dini değil. Bu, fert için böyle olduğu gibi, toplumlar için de böyledir.
Tunus`ta gerçekleşen bir devrimdir, ıslah değil. Sadece Tunus değil, toplumsal farklılıklar olsa da diğer Arap ülkelerinde yaşanan da budur. Bunun farkına varamayan bazı kardeşlerin "biz de Tunus`ta devrim yaşandı sanmıştık" şeklindeki sükut-u hayal türünden değerlendirmeleri, doğru bir bakış değildir. Yaşanan devrimler, küçümsenmemesi gereken çok büyük gelişmelerdir. Ancak devrimlerin hedeflerine varması için de ıslahların gerçekleştirilmesi gerekir. Bunun için de çok ciddi çalışmalara, zamana ve sabra ihtiyaç var.
Islah amaçlı tedriciliği esas almayan dini durumuzun maalesef okumaları, değerlendirmeleri, mücadele metotları, sosyal ilişkileri, insana ve topluma yaklaşımları da ölçülü olmuyor. Üstad Mevdudi "dinde değil, dini durumumuzda reform” yapmamız gerektiğini söyler. Bana göre bunun için de her şeyden önce "dini anlayışımızda reform yapmamız" gerekiyor. Bu da ancak dinin ruhuna rucu etmekle olur.
Yazdığım yazılardan birine gelen tepkilerin birinde, Mehmet Göktaş Hoca ile beraber putkıran İbrahim (as) gibi, Atatürk`ün heykellerini kırma başkaldırısına davet edilmemiz, bu yanlış dini anlayışın bir tezahürüdür. Tekfirciliğe kayan aşırı selefi yaklaşım olan bu anlayış, doğru değil ve ıslah edilmesi gerekir. Bu kardeşler, suretle uğraşırken manayı kaçırıyor, zahirle uğraşırken batını kaçırıyor, işin şekli ile uğraşırken işin ruhunu kaçırıyorlar. Ayet ve hadislerin lafzi hükümleri, kavramlar ile uğraşırken, nüzul/vürud sebeplerini, merhaleyi, dönemi, şartları, metod ve tedriciliği kaçırıp, şaşırıyorlar. Bu şaşkınlıkla yanlış metotlar üzerine bina edilmiş bir mücadeleye yöneliyorlar. İbrahim (as)`ın eyleminin zahirine bakıp, Hz. İbrahim`i betondan putlara saldıran ve kıran olarak görmek, Hz. İbrahim`i anlamamaktır. Evet, Hz. İbrahim betondan putları kırdı, ancak kastı ve hedefi bunlar değildi. Bunlar üzerinden gönüllerdeki putları kırmaktı amacı. Aksine inanan kimseye sormak lazım: "Hz. İbarim`in eylemi betondan putları kırmak idiyse, neden küçük putları kırıp, büyüklerini sağlam bıraktı?" Amacı betondan put kırmak olsaydı, ilk önce büyüğünü kırardı. Peygamber Efendimiz (sav)`in de asıl amacı atası Putkıran İbrahim (as) gibi önce gönüllerdeki putları kırmaktı. O yüzden Kabe`deki putları en sona bıraktı.
Gönüllerdeki putları kırmadığınız ve insanlar kalben kabul etmedikleri müddetçe, siz betondan putları kırsanız da onlar kırdıklarınızın yerine altından putlar inşa ederler. Sadece beton putlar değil; şu puttur, bu puttur denilen soyut somut tüm putları bu çerçevede değerlendirmek gerek.
Doğru bir bakış, anlayış, metot ve mücadeleye sahip olup, gönüllerdeki putları kırmak duası ile…