Geçen hafta Erdoğan`a yönelik bir yazı kaleme almıştım. Yazımın üslubunu çok sert bulan kardeşler oldu. Kabul ediyorum, yazının üslubu sert oldu. Ancak yazıyı bu üslupla yazdığımın farkındaydım. İslami hassasiyetlerin çiğnenmesine yönelik birikmiş olan bir tepkiydi.

Bana göre bazı hassas konularda Erdoğan`a en sert tepkiyi İslami şahsiyetler ve camialar göstermeli. Bu, Müslüman idareciler karşısında onların bir sorumluluğudur. Biz, örnek nesil seleflerimizden böyle öğrendik. Hani Hz. Ömer`in “ben bir hata yaparsam ne yaparsınız?” sorusuna sahabeler kılıçlarını çıkarıp, “seni kılıçlarımızla düzeltiriz” diye cevap veriyorlar. Bunun üzerine Hz. Ömer de Allah`a hamd ediyor.

Hz. Ömer`in bir hata yapması halinde gösterecekleri tepkiyi sahabeler ortaya koyuyorlar. Erdoğan`ın hataları birleri aştı ve bizlerin gösterdiği kılıçlar değil, kalemlerdir. Süreç içinde Erdoğan`a yaklaşım konusunda Müslümanların ciddi yanılgılar içinde olumsuzluklar sergilediklerine inanıyorum.

İslami camiaların çoğu, Erdoğan hükümetiyle birlikte sisteme olan muhalifliklerini kaybettiler. Sisteme muhalif olmanın Erdoğan`a muhalif olacağı yanılgısı ile İslami mücadelede mevzi kaybettiler. Hatta İslami sorumlulukları kendilerinden düşmüş gibi duruşlar sergilediler. Sisteme muhalif duruşlarına devam edenler ise, Erdoğan hükümetinin derin devlete/vesayetçi yapıya karşı mücadelesinde Erdoğan hükümetini zayıflatmak istemediler. Bu süreçte tepki göstermenin, Erdoğan hükümetinin ayağına sıkmak olacağı düşüncesi ile sessizliği tercih ettiler. Bu sessizlik, tepkisizlik meleke halini aldı ve korkunç bir şekilde toplumda genelleşti. Tepkisiz, gazı alınmış Müslüman bir toplum oluştu.

Dolayısıyla hal bu olunca, tevhid mücadelesi veren, yılların İslami şahsiyetleri ve camiaları bizim haklı tepkilerimizi dahi yadırgamaya başladı. Bir defasında, çok etkin olan bir STK`nın başkan yardımcısı ile bu konu etrafında konuşuyorduk. Yaşanan zulümler konusunda Ak Parti hükümetine yüklenmemizi anlayamamış ve “sizce, size karşı yapılanlar Ak parti kaynaklı mıdır, yoksa Ak Parti`ye rağmen midir?” diye sordu. Ben de kendisine “Hükümete tepkilerimiz, yapılanların Ak Parti kaynaklı olmasından değil. Devlet içinde halen çok farklı unsurların çok etkin olduğunu ve bazı şeylerin bunlardan kaynaklandığını biliyoruz. Bizim tepkilerimiz, bu ülkede idarenin başında olduğundan dolayı yaşanan zulümlerin sorumluluğunun Ak Parti`de olmasından dolayıdır. Hükümet tüm yargı üzerinde etkili olmayabilir ve yargı kaynaklı zulümleri engellemekte muktedir olmayabilir. Ancak emniyet direkt İçişleri Bakanlığı`na bağlı ve düzmece dosyalarla derneğimizi kapattırıp, kardeşlerimize ağır cezalar verdiren emniyet birimleridir. Şahıslar hakkında komplolar kurup, dosya hazırlayan ve bunu savcı ve hakimlerin önlerine götüren emniyet birimleridir. Bu zulümler emniyet planlı yaşanıyorsa, kim diyebilir ki Ak Parti hükümetinin bunda sorumluluğu ve yapacağı bir şey yoktur.”

Mahkumların sevk zulmü de Adalet Bakanlığı`na bağlı birimler tarafından gerçekleştiriliyor. Acaba Adalet Bakanı`nın sorumluluğu ve yapacağı bir şey yok mudur? Bizim tepkimiz, zulme uğramış sahipsiz mazlumların acısı olarak algılanmalı.
Sevgi ve nefrette ölçüyü kaçırmak ve değerlendirmeleri bunlar üzerine bina etmek, genel bir hastalıktır. Sevgide hatalar görülmez, nefrette ise doğrular. Orta yolu tutmak gerek. Doğruları da hataları da görmek, göstermek gerek.

Bu çerçevede Ak Parti hükümetinin hatalarını eleştirir, gerekirse çok sert tepkiler gösteririz. Doğrularını da takdir eder, destekleriz. Bu kadar sert tepkilerimle beraber bana göre Ak Parti hükümeti, cumhuriyet tarihinin en başarılı hükümeti ve Erdoğan da cumhuriyet tarihinin en başarılı başbakanıdır. Hatta çoklar, çok yerde şunu söylediğimi duymuştur; “Şayet bu ülkede yaptığı hizmetlerden dolayı tarih kitaplarında devrimleri yazılacaksa bu Erdoğan olmalıdır. Tarih kitaplarındaki Atatürk devrimleri yerine Erdoğan devrimleri yazılmalı. Çünkü Atatürk devrimleri bu halkın canına okudu. Erdoğan devrimleri ise bu halka hizmet oldu.”

Evet, Erdoğan hükümeti maddi alanda devrimler yaptı ve ülkeyi çok ciddi kalkındırdı. Ancak ülke maddi alanda kalkınırken, manevi alanda çok ciddi irtifa kaybetti. Bu gidişatla varacağımız nihai nokta, Avrupai devlet olmaktır. Bu da bizim için felaket olur. Felaketi gören ve yaşayanların eli, dili ve kalbiyle tepki göstermesi İslami sorumluluktur.

Hatalar ve zulümler karşısında tepkisiz kalmamak duası ile…