Mehmet Yavuz’u konuşmaya ve yazmaya devam ediyoruz. Çünkü konuşulması ve yazılması gereken bir şahsiyet. Vefatı ile unutulacak, defteri kapanacak bir insan değil. Şahsiyeti ve faziletleri konuşulması gereken bir insan.

Bilinen tarafları ile sevildi, konuşuldu, yazıldı ve şu gök kubbe altında güzel bir iz bıraktı. Biz de bunu pekiştirmek, Mehmet Yavuz’un portresini tamamlamak ve kayda geçmek istiyoruz. Bugünkü yazımda, kendisi ile beraberliklerimizde tanıdığım kadarı ile Mehmet Yavuz’un örnek yönlerini yazmaya çalışacağım.

Hepimiz Mehmet Yavuz’u çok sevdik. Mehmet Yavuz bilgili, birikimli, konuşması ve ahlakı güzel, entelektüel bir şahsiyet olduğu için sevdik. Gecesini gündüzüne katıp, davası uğrunda mücadele ettiği için sevdik. Tabi Mehmet Yavuz sevgisi sadece bunlar üzerine oluşmadı. Bir de bunun arka planı, manevi sahası var. İnanıyoruz ki Allah Mehmet Yavuz’u sevdi (başka bir deyişle Mehmet Yavuz kulluğu ile Allah’ı hoşnut kıldı ve Allah), onu biz insanlara sevdirdi.

Umumun bildiği yukarıda sıraladığım yönleri dışında Mehmet Yavuz fedakar bir insandı. Gerektiği zaman sahip olduğu dünyasından feragat etmekten geri durmadı. Urfa’da dershanecilik yaparken iyi kazanıyordu, dershaneciliği bırakıp, bütün zamanını davada hizmete vermesi teklif edilince, dershanecilikten eline geçen aylık paranın 3’te 1’ine, 4’te 1’ine talim etmeyi kabul etti. İstisnasız her ayın sonunu getirmekte zorlandığı cüz’i bir maaş ile vefatına kadar hizmet etti ve geçinmekte zorlandı ama bundan şikayet de etmedi. Bilakis bunu, Allah yolunda bir fedakarlık olarak gördü ve yaşadı. Değil mi ki bu dava, alanlarında çalışırken yüksek maaş alan (ve çalışması durumunda alacak olan) doktor, avukat, öğretmen ve diğer meslek gruplarında yüzlerce insanın, yüksek maaşları terk edip, cüz’i maaşlar karşılığında hizmet etme fedakarlıkları göstermeleri ile yol alıyor, büyüyor.

Mehmet Yavuz itaatkar bir insandı. Bir konuda fikrini söyler ve hatta zaman zaman sorumlusu ile tartışırdı. Ancak istişareler sonucu (veya karar merciinin içtihadı) ile ortaya çıkan karara itaat eder ve düşüncesinin zıddına çıkmış olsa da kararın uygulanmasında koşuştururdu. İstişareye ve itaate, hayatında şer’î çerçevede yer verirdi. Fikrini dayatmazdı, benim dediğim olmazsa, ben de yokum demez ve küskünlüğe oynamazdı.

Beraber çalıştığı bazı şahıslarla sorun yaşasa da yaşadığı sorunları ve bu şahıslardan duyduğu rahatsızlıkları, yapması gereken ve yapacağı işlerine karıştırmazdı. Beraber çalıştıklarından rahatsızlık duyduğu şahıslara ve yaşadığı sorunlara sabreder, işlerini yapma sorumluluğunu ayrı tutar ve işlerini yapmaya devam ederdi.

Yanlışta ısrar etmezdi. Hocam şu doğru değil, bu yanlış oldu, şunun zamanı değil, bunun zararı var denildiği zaman, söyleneni kabul eder ve yanlışından dönerdi. Yanlışı söylendi diye nefis/gurur yapmazdı.

Mehmet Yavuz bir dava adamı olarak nerede olması gerekiyorsa oradaydı. Urfa’dan Ankara’ya taşınmak gerek denildi, taşındı. Ankara’dan Diyarbakır’a taşınman gerek denildi, taşındı. Makam verildi, layıkıyla yapmaya çalıştı. Makam alındı, layıkıyla itaat etmeye çalıştı.

Mehmet Yavuz diğer insanlardan istifade etmesini biliyordu. Bütün okumalarına ve birikimine rağmen ‘ben kendime yeterim’ havasında değildi. Bu konuda kendisini bal arısına benzetiyordum ve hep taktir ile onu kendimden ileride görüyordum. Ehil gördüğü insanlara danışıyor, onları dinliyor; faydalı gördüğü görüşmeleri not alıyor, bal arısı gibi çiçek özlerini toplayıp şahsında kaliteye dönüştürüyor ve toplumun, insanların faydasına sunuyordu. Ufku geniş, müktesebatı derin, alıcıları açık bir insandı.

Mehmet Yavuz sadece insanların fikirlerini almaya önem vermiyordu. Onların dualarını ve gönüllerini de almaya büyük önem veriyordu. Çok defa şahit olmuşum; “şu mazlumun, şehit ailesinin veya salih kimsenin duası makbuldür, ondan Allah rızası için dua talep ediyorum” derdi. Tabir-i caizse duanın dilencisi idi. Vefatından önce bu kadar dua almasını da bu yönde kader-i ilahinin bir cilvesi olarak görüyorum. Yani, tabir yerinde ise Allah ona ‘dua almaya çok önem veriyordun, buyur ömrünün sonunda sana milyarlarca dua!’ dedi.

Bütün bunların yanında Mehmet Yavuz ibadet olarak da Allah’a kulluğuna dikkat ederdi. Kur’an ile ilişkisini canlı tutmaya çalışırdı. Güne Kur’an ile başlamayı alışkanlık edinmişti. Namazlarına ve tesbihatlarına dikkat ederdi. Fırsat bulduğunda eline tespihini alır zikrederdi. 

Rabbim güzelliklerini örnek almayı ve insanlara örnek olmayı nasip kılsın.