Geçen yıl Hac farizasını eda etmiş ve evine dönmüş birini ziyarete gitmiştik.
Konu konuyu açtı.
Bir ara orada yaşadığı bir tabloyu bizimle paylaştı: “Mina’da iken yanımda götürmüş olduğum fındıklardan yiyordum. Yan tarafımda oturan Bangladeşli (aklımda Bangladeşli olarak kalmış, başka bir Müslüman ülkeden de olabilir) bir hacıya bir avuç fındık ikram ettim. Türkiye’den olduğumu öğrenince, fındıkları öptü, yaşaran gözlerine sürdü ve yemedi, çantasına koydu. Belli ki memleketine götürecek ailesine ve dostlarına sevinç içinde Türkiye’nin fındıkları diye teberrüken gösterip, anlatacak…”
Dostumuz yaşadığı bu tablodan etkilenmişti. Anlattığı zaman biz de etkilendik ve bende farklı duygular çağrıştırdı. Çünkü benzer tablolarla çok karşılaşmıştım.
Yüzyıllardır işgal, acı, gözyaşı, sefalet, açlık içinde beli kırılmış mazlum İslam Coğrafyasının mazlum evlatları bir umut arıyorlardı. Yüzyıllardır başsız ve sahipsiz kalmış, başı ezilmiş mazlumlar bir baş arıyordu. Bir diriliş arıyor, bir izzet arıyordu.
İslam aleminin mazlumları son yıllarda Türkiye’yi bir umut olarak gördü ve Türkiye’ye bir umut olarak sarıldı. Öyle ki, kendi ülkelerinden daha ziyade gözü kulakları Türkiye’de idi. Türkiye ile yatıp, Türkiye ile kalkıyorlardı.
Türkiye’de yaşanan gelişmelere, Türkiye’de yaşıyorlarmış gibi tepki verdiler. Zaman zaman sevindikleri gelişmeler için sokaklara döküldükleri ve kutlamalar yaptıkları oldu. Son darbe karşısında olduğu gibi zaman zaman da Türkiye’ye destek amaçlı sokaklara döküldükleri ve tepki gösterdikleri oldu.
Geçenlerde 11 İslam ülkesinde yapılan bir araştırmaya göre, bu ülkelerin toplumlarının, en beğenilen lider olarak açık ara bir şekilde Erdoğan’ı seçtikleri açıklandı.
Bu anlattıklarıma şunu da ekleyip yazımı bağlayayım; biliyorsunuz son dönemlerde, ülkelerindeki zulümlerden kaçmış ve başka bir yerde barınamadığı için Türkiye yerleşmiş bir hayli Müslüman şahsiyet var.
Filistin’den Eritre’ye, Mısır’dan Libya’ya, Suriye’den Afganistan’a, Yemen’den Afrika ülkelerine… Bunların bir kısmı ile diyalog halindeyiz. Son seçimlerle Türkiye vatandaşlarından daha fazla ilgilendiler ve sonuçlarına üzüldüler.
Bunları niye anlatıyorum?
Kaybedilmiş bir seçimin ağıdını yakmak için değil elbet.
Sorumluluk sahiplerine bu tablonun nasıl bir vebal olduğunu hatırlatmak için. Kişisel çıkar, heves, hedef ve amaçlarına bunca mazlumun umudunu ve oluşan fırsatları kurban etmenin hesabını veremeyeceklerini söylemek için.
Allah sizi umut kıldı, size fırsat verdi ama siz bu umutları ve fırsatları hoyratça harcadınız. Seçim sonrası ciddi bir muhasebe ve dönüş yapması gerekirken, kazananın CHP olması üzerinden argümanlar geliştirmekle geçiştiriyorsunuz.
Evet CHP’yi hepimiz tanıyoruz. Son dönemlerde her ne kadar değiştim görüntüsü verse de eline güç ve fırsat geçtiğinde eski ve değişmez kodlarına hemen döneceğini, Müslümanların da Kürtlerin de ülkenin de canına okuyacağını hepimiz çok iyi biliyoruz. Ama kazananın CHP olması, sizi temize çıkarmaz ve bu toplum CHP gerekçesi ile size, her istediğinizi yapın onayı vermez. Canını acıtır ve umutlarını karartırsanız CHP’ye ve dış güçlerin varlığına aldırmadan size dersinizi verir. Ve verdi de…