Doğrularla yanlışların, sebeplerle sonuçların birbirine karıştırıldığı, iç içe geçtiği bir coğrafyada ve bir zamanda yaşıyoruz.
Yani zor bir coğrafya ve zor bir zaman...
Bir de bunlara, kahir ekseriyetin, akılları ile değil de yaşadıkları yoğun duygusallık ve hamaset ile hareket etmeleri eklenince, iş daha da zorlaşıyor.
Zor olsa da aklı ve doğruları devre dışı bırakmadan konuşmak, yazmak ve hareket etmek lazım. Bunları dile çokça getirmeye çalıştık.
Herhalde benzer bir yaklaşımı merhamet konusunda da yapmak lazım.
Bu coğrafya akıl konusunda çetin bir imtihan verirken, aynı şekilde merhamet konusunda da zor bir imtihan vermektedir.
Cepheleşmeler, çekişmeler, çatışmalar öfke ve düşmanlığı kabartıyor, aklı köreltiyor, merhameti öldürüyor.
Genel olarak Müslümanlar da oluşan/oluşturulan bu çatışmacı ruh hali girdabına kapılmış durumda.
Herkes tuttuğu mevzilerden bir diğerine ateş ediyor. Hem de öyle ki, yanlış gördüğü Müslüman kardeşine ve kardeşlerine dinlerinden dolayı düşmanlık eden kadim ve azgın İslam düşmanlarına destek olma pahasına! Bunu yaparken de bazen Müslüman kardeşinin aleyhinde bu İslam düşmanlarının oluşturduğu argümanları kullanıyor.
Bütün bunlar bünyeyi, ufku, daireyi, potansiyeli daraltıyor. Doğruları değil, yanlışları görmeyi; asgari müştereklerde buluşmayı değil, azami ayrışmalara yönelme anlayışını beraberinde getiriyor.
İslam ile alakası olmayanlar, bu anlayışta olabilir. Ancak Müslümanlar için bu, doğru bir hal değildir.
Ne acıdır ki, küfür cephesinde birbirlerine düşman olanlar, dünyevi menfaatleri için İslam karşıtlığında bir araya gelip ortak hareket ediyor; Müslümanlar ise birbirlerinin yanlışlarını gerekçe göstererek İslam düşmanlarının lehine birbirine vuruyor!
Bu anlayış ve yaklaşım İslami değil.
Allah, kulların hesabını göreceği zaman toplamda terazinin iyilikler kefesinin ağır basmasını, insanın kurtuluşunun ölçüsü olarak yeterli görüyor.
Allah, kurtuluşu insanların hiçbir kötülük ve yanlışının olmayışı üzerine bina etmemiştir. Öyle olsaydı, hiçbirimiz kurtulamazdık. Bu, Allah’ın insanlara büyük merhametidir.
Müslümanların da insanlara ve insanlardan müteşekkil yapılara yaklaşım şekli bu olmalıdır. Toplamda kimin doğruları ve iyilikleri, yanlışları ve kötülüklerinden fazla ise o kabul edilmeli ve desteklenmeli.
İslam’ı dava edinmiş kimselerin, toplumlarımızın birkaç yüzyıldır yaşadığı ağır baskıların doğurmuş olduğu dini, sosyolojik ve siyasi sonuçları göz önünde bulundurarak, son derece yumuşak, anlayışlı ve yapıcı hareket etmesi lazım.
Toplumlarımızın uzun bir tarihi süreç içinde oluşan genel dini, sosyolojik ve siyasi durumu, onları anlamada ve onlara yaklaşımda son derece önemlidir. Bu durumu ıskalarsak, Aliya İzzetbegoviç ve Cevher Dudayev’in hanımlarının başlarının açıklığı ile uğraşır ve onları bunun üzerinden değerlendirip mahkûm etme, dışlama yanlışlığına düşeriz.
Veyahut yoğun bir kara propaganda ile karıştırılan toplumun hafızasına aşılanan nefretlerin ardındaki sinsi siyasi hesaplara mahkûm oluruz.
Kızgınlığımız, düşmanlığımız, tepkimiz İslam’a, insanlığa, adalete değil de İslam düşmanlarına, zalim ve kötülere yarıyorsa orada durmak gerekir.
Müslümanlar olarak, geçirdiğimiz süreçler ne kadar travmatik olursa olsun, doğru bir anlayışa sahip olmalı ve akılla hareket etmeliyiz.