Yeni Zelanda’da elli Müslüman kardeşimizin katledilmesi, insanlığın içinde bulunduğu tabloları daha net ortaya koydu. Bir anlamda insanlık aleminin fotoğrafı oldu bu olay. Ak ile kara dahil, diğer renkleri ve tonlarını içinde barındıran bir fotoğraf.

Geniş insanlık ailesi bugün farklı renkler barındırsa da bu mesele, özünde ak ile kara meselesidir.

Durumu daha iyi anlatmak için şöyle ifade edeyim; bugünkü geniş insanlık ailesini küçültüp insanoğlunun ilk çekirdek ailesine geri götürürsek; bugünkü katil karşımıza Kabil olarak, öldürülen mazlumlar da karşımıza Habil olarak çıkacaktır.

Bu zaviyeden mesele, imanın akı ve küfrün karası kadar nettir.

Camide katili, “hello brother” (merhaba kardeş) diye karşılayan 71 yaşındaki Davud Nabi, kardeşi elinde can veren Habil gibi bir mesaj verdi aslında. Habil de kendisini öldürmeye teşebbüs eden Kabil’i kardeşçe nasihatlerle karşılamıştı.  

Kabil, kardeşi Habil’i niçin öldürdü ise Yeni Zelanda’daki katliamı işleyen katil de aynı sebepler ve saikler ile elli Müslümanı öldürdü. Onu, öldürmeye sevk eden, maktullerin Müslüman oluşları idi.

Bu olay, Batı’da (veya Batı eli ile) ekilen planlı, programlı İslam düşmanlığının bir sonucudur. İslam ve Müslümanlar aleyhine oluşturulan öldürücü kara propagandanın bir tezahürüdür. Tabi bütün bunlara ve olayın özünün bu kadar net olmasına rağmen, Batı bütünü ile kara mıdır? Bütünü ile Kabiller’den mi oluşuyor?

Daha net bir ifade ile; Batı bütünü ile kötü müdür ve kötülerden mi oluşuyor?

İsterseniz bunun cevabını İslam Alemi’nden verelim; İslam Alemi bütünü ile iyi olmadığı, bütünü ile Habiller’den oluşmadığı; içinde çok büyük kötüler ve kötülükler barındırdığı gibi; Batı da bütünü ile kötü değil, bütünü ile kötülerden de oluşmuyor. Batı’da iyiler ve iyilikler de var.

Batı bütünü ile kötü değil, İslam Alemi de bütünü ile iyi değil. Batı’nın görülmesi gereken iyileri, alınması gereken iyilikleri var; İslam Alemi’nin ıslah edilmesi gereken kötüleri ve kötülükleri var.

Batı ile ilgili düşüncelerimi başka yazılarda paylaşırım inşallah. Ancak Yeni Zelanda’daki acı olay sonrası ortaya çıkan tabloya değinmek istiyorum.

 İleride nasıl bir portre olarak karşımıza çıkar bilemiyorum ama Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in bu olay karşısında sergilediği tablo, içinde insanlık barındıran bir sorumluluk örneğidir. İnsani duruşu ile Hıristiyan, ateist ve başka dinlere mensup halkının, Müslümanları kucaklamalarını ve Müslümanların acılarını paylaşmalarını sağladı. Kendi halkını ve ülkesini kısa süreliğine (ve şeklen) de olsa İslam’ın şiarları ile buluşturdu.

İsteseydi bunları yapmayabilir, benzer saldırıların yaşandığı ülkelerin başbakanları gibi göstermelik birkaç açıklamayla ve kısıtlı tepkilerle durumu geçiştirebilirdi. Ama öyle yapmadı.

Bize de görmek, göstermek ve taktir etmek düşer.