Bir müddettir bu köşeden sizlere yazamıyordum.

Malumunuz olduğu üzere Yargıtay, hakkımızdaki cezaları onadı. Bunun üzerine bir şeyler yazmak istedim. Ceza aldığımız dosyadan başlayayım.

Dosyayı oluşturan emniyet-savcı ayağının ve hakkımızda ceza veren yerel mahkemenin tüm üyelerinin sonradan FETÖ`den ihraç edildiği ve cezalandırıldığı, bazılarının da yurt dışına çıktığı tescillenmiş bir gerçek. Bu gerçeği bir kenara bırakarak dosyanın içeriğinden bahsetmek istiyorum.

Yüzlerce sayfadan oluşan dosyanın bütün içeriği; yasal dernek, gazete faaliyetleri ve ticari faaliyetler ile bunlara dair telefon görüşmelerinden oluşuyor. Bunlardan bir şey çıkmayacağını bildikleri için, dosyayı iki uyduruk gerekçe üzerine temellendirdiler.

Birincisi; tahliye edilen Hizbullah lideri Edip Gümüş ve arkadaşlarının yurt dışına çıkışını organize etmekle ilgili suçlama.

Bunu nasıl yapmışız; iddianamenin iki yerinde savcının bize yönelttiği suçlama, “28 Ocak 2011 tarihinde zanlıların (yani bizim) mail adreslerine yurt dışından gelen bir talimat doğrultusunda zanlıların (yani bizim), bu şahısların yurt dışına kaçışlarını organize ettikleri anlaşılmıştır...” İlginçtir, talimat mesajının geldiği günde (yani 28 Ocak 2011`de) sabah saat 06.00`da biz, evlerimize yapılan operasyonla gözaltına alınmışız ve sonrasında Edirne F Tipi Cezaevinde dokuz ay kaldık.

Çıkarıldığımız ilk mahkemede; gözaltında ve cezaevinde olduğumuz bu süre içinde bu işi nasıl yaptığımızı savcıya ve mahkeme heyetine sorduk. Önlerine düşen başları ile bu garabete ve saçmalığa bir cevap vermediler, bir cevap verme gereği de hissetmediler. Mail hesaplarımıza gönderilen uyduruk mesajın gönderiliş tarihinin tutmadığını hesaba katmadılar veya ne de olsa “savcı bizim, hakim bizim, devlet biziz” rahatlığı ile hareket ettiler. Bütün ısrarlarımıza rağmen mailin nereden gönderildiği ile ilgili de bir tahkikat yapılmadı. Buna gerek de duyulmadı.

İkincisi ise; (sözde) Erzurumlu Emrah Yaman adında ne idüğü belirsiz ve kim olduğunu bilmediğimiz bir şahsın bilgisayarında çıkan, “Hizbullah mesul” başlığı altında isimlerimizin geçtiğine dair suçlama. (Dikkatinizi çekerim; herkesin isminin kolayca yazılıp, çıkarılabileceği bir bilgisayar içeriği... Hukukta suç delili olarak kabul edilmiyor.)

Dosya bundan ibaret. Bu suçlamalar ile ilk önce örgüt yöneticiliğinden 12,5 yıl ceza aldık. Yargıtay, Ocak 2015`te lütfetti cezamızı bozdu, sonrasında ise hakkımızda örgüt üyeliğinden verilen cezayı onayladı.

Burada da bir çarpıklık var; Yargıtay madem uyduruk suçlamaları doğru kabul ediyor, ki cezaları onaması bu anlama geliyor, öyle ise “Hizbullah mesul” gereği bizlere yöneticilikten verilen cezaları onaması gerekiyordu. Yöneticilikten değil de örgüt üyeliğinden verilen cezayı onaylaması, “Hizbullah mesul” suçlamasına inanmadığını gösteriyor. Delillerine inanmadığı bir dosyayı nasıl onadığının cevabını Yargıtay`dan alabilen varsa alsın.

Dosyamızı uyduruk deliller üzerine, o dönem hükümetin müttefiki olan FETÖ oluşturmuş olsa da, sonradan dosyayı ele alıp ceza veren ve bugün dosyamızı onaylayan yargı mensuplarının FETÖ`cü olmadıkları aşikar. Bunlar ya hükümetin adamları ya da hükümetin yeni müttefikleri olan milliyetçi veya ulusalcı Kemalistlerdir. Milliyetçi ve ulusalcı Kemalistlerin emniyette, orduda ve yargıda FETÖ`den boşalan yerlere yerleştiği de malum. Bunun, eski derin devletin ve yeni bir darbenin döşenen kilometre taşları olduğunu anlatmaya çalıştık, ama nafile! Tıpkı FETÖ tehlikesini anlatamadığımız gibi.

Ceza aldığımız dosyayı kimler oluşturdu ve kimler onaylamış olursa olsun, sorumlu hükümettir. Bir partinin üst düzey yöneticilerine yaşatılan bu adaletsizliği, hükümet isteseydi çok kolay önleyebilirdi ve bu zulme engel olabilirdi.

Bundan sonra ne olacak? Onu da yarına bırakayım.