Çünkü O, yetimdi ve Onun bahşişini bol verecek bir babası yoktu. Gerçi eşraftan olan bir dedesi vardı ama o da ölüm çağındaydı. Süt anne adayları, dede de ölürse, yetimin bahşişini kim verecek korkusu yaşıyorlardı.

Dede Abdulmuttalib sokaklara düşmüş, bütün Ben-i Sad kadınlarına yetimini teklif etmiş ve hiçbiri kabul etmemişti. Günün sonuna doğru, yetim torununa süt anne bulamamanın mahzuniyetiyle bir sokakta çöküp kalmıştı. Beri tarafta da zayıf merkebinin ağırlığı sebebiyle, diğer kadınların gerisinde kalan Halime Hatun bahşişi bol bir çocuk bulma imkanı elde edememiş olmanın mahzuniyetini yaşıyordu.

İki mahzun, sokakta karşılaştı. Dede Abdulmuttalib, son bir umutla yetim torunu ona teklif etti. Halime Hatun kocasına danıştıktan sonra olumlu cevap verince, mahzun ihtiyar, sanki dünyaları elde etmiş gibi sevinmişti.

Halime Hatun, kucağı boş dönmemek için yetimi almıştı ama daha dönüş yolunun başında bahşişler yağmaya başladı. Merkep kafileyi geride bırakacak şekilde canlanmış, Halime Hatun`un göğüsleri süt dolmuş, memeleri kurumuş deve inanılmaz süt vermeye başlamıştı. Davar sürüleri tok dönüyor, evine bolluk-bereket gelmişti. O yetimin bahşişini Allah öyle bir vermişti ki... Ben-i Sad kadınları unutuldu, cisimleri gibi isimleri de gitti. Ama tarih, o yetimden dolayı Halime Hatun`u yazdı. İsmi kitaplarda, gönüllerde ve dillerde ebedileşti.

Viladetinden vefatına kadar, yaşadığı dönemde varlığı rahmet, bereket, bolluk, bağışlanma sebebi olan kutlu Resul (s.a.v.), Rabbinin davetine icabet etti ve ebedi aleme göçtü. Ondan (s.a.v.) sonra, bu kez ümmet yetim kaldı. O gün bugündür yetimliği devam ediyor bu ümmetin.

Bir ümmet midir, yetim kalan? Öyle yetimler kaldı ki Onun (s.a.v.) vefatından sonra...

Mazlum yetim kaldı, zulme karşı bir hami ve adalet arıyor.

Yetimler yetim kaldı, bir şefkat ve merhamet eli arıyor.

Emanet yetim kaldı, emin arıyor.

Ahlak, haya, iffet yetim kaldı, bir sahib hususan sahibe arıyor.

Faziletler yetim kaldı, değer verecek toplum arıyor.

Tebliğ yetim kaldı, kendini adayacak davetçi arıyor.

Muhacir yetim kaldı, bir Necaşi, bir Yesrib arıyor.

Mescit (cami) yetim kaldı, Rahmanın has kullarını arıyor.

Kitap ve sünnet yetim kaldı, sarılacak ümmet arıyor.

Kardeşlik yetim kaldı, Ensar ve muhacir arıyor.

Bu yetimlerin listesini uzatmak mümkün. Ama hepsinden önemlisi davası olan İslam yetim kaldı. Bugün yeryüzünün en masum ve en garip yetimi, Onun (s.a.v.) davasıdır. Çünkü diğer yetimlerin hepsi ama hepsi, Onun (s.a.v.) davasının yetimliğinden kaynaklanıyor. Bu yetimliğin acı tarafı, genel Müslümanlar Ben-i Sad kadınları misali dünyadan elde edecekleri bahşişlerin ardına düşmüşler. Dünyalık bahşiş elde etme çabası ve eldekileri de kaybetme korkusuyla davasının (İslam`ın) yetimliğini sahiplenmiyorlar. Sahiplenenler ise, Halime Hatun misali izzete, şerefe, bolluk, berekete kavuşacaklardır.

Kutlu Doğum Etkinlikleri Onun (s.a.v.) davasına sahiplenmenin ve yeşertmenin diriliş meydanları ve salonları olsun.

Bir de bu manevi yetimlerden bahsederken, babasız yetimler konusu gözden kaçırılmamalı. Hz Ömer`den yapılan şu rivayet yetimler konusunda her şeyi ifade etmeye yeterlidir herhalde. “Yetim ağladığı zaman, onun ağlamasından Rahman`ın arşı titrer. Allah Teala o vakit meleklere şöyle buyurur: “ Ey meleklerim! Şu babası toprağa gömülmüş yetimi ağlatan kimdir?” Melekler de; “Ya Rabb! Her şeyi Sen bilirsin”... derler. Allah “Şahit olunuz, her kim ağlayan bu yetimi susturur, hoşnut ederse, ben de kıyamet günü, onu hoşnut etmeye taahhüt ediyorum” buyurur.

Ağlayan yetim susturmak ister ve bulamazsanız, onlarla ilgilenen sivil toplum kuruluşları üzerinden ulaşabilirsiniz sanırım.

Yetimlere ve yetim kalmış tüm kutsallara sahip çıkma duası ile...