Türkiye`nin Afrin`e dönük kapsamlı harekatında resmi açıklamalar her ne kadar mütemadiyen “Planlandığı gibi yürütülmekte” şeklinde olsa da, yaşanan gelişmeler harekatın pek de “Planlandığı gibi” yürümediği izlenimi uyandırmaktadır.
Harekatla başlayan çatışmaların görünürde TSK ve PKK/YPG şeklinde iki tarafı olsa da, söz konusu Suriye sahası olunca birden çok tarafın işin içerisine bir şekilde müdahil olduğu/olacağı gerçeği görmezden gelinemez.
Türkiye, operasyon konusunda geri dönülemez bir noktaya ulaşınca Rusya ve Suriye ordusunun İdlib`e dönük kısmi saldırılarının yanı sıra kapsamlı bir taarruz hazırlığı içerisine girmesi, en azından Afrin harekatına “Yeşil ışık” yakan Rusya`nın Afrin harekatının uzamasına ihtiyaç duyduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Çünkü İdlib`e dönük hazırlıkları yapılan Rusya-Suriye ortak taarruzunda direnç gösterebilecek örgütlerin önemli bir kısmı şu sıralar Türkiye ile birlikte Afrin cephesine odaklanmış durumdadırlar. Bu durum, ister istemez olası bir taarruzda Suriye ordusunun işini kolaylaştırıcı bir rol icra edecektir.
Burada akıllara, daha önce gerçekleşen “El Bab-Halep formülü” gelmektedir. Türkiye`nin birçok ÖSO bileşenini yanına alarak yürüttüğü Fırat Kalkanı harekâtı esnasında Halep cephesinde oluşan hatırı sayılır boşluk, Halep`in el değiştirmesinde önemli bir rol oluşturmuştu. Oluşan fiili durum üzerine birçok analist, bu durumu “El Bab`a karşılık Halep” şeklinde formüle ederek bu durumun daha önce yapılmış bir anlaşmanın sonucu olduğunu iddia etmişlerdi. Gerçi böyle bir anlaşmanın yapıldığı konusunda herhangi bir resmi beyan ya da anlaşma metni bugüne kadar ortaya çıkmadı, ancak oluşan fiili durum bu yöndeki iddiaların kanıtı olarak kabul görmüştü.
Şu sıralar Afrin-İdlib hattında yaşanan benzer bir durum var ve “formül” iddiaları büyük ihtimalle bir kez daha şiddetli bir şekilde dillendirilecektir.
Şöyle bir gerçek de var. Türkiye`nin İdlib bölgesindeki birçok muhalif örgüt üzerinde etkisi olduğu aşikârdır. Bu örgütlerin şu sıralar Afrin`e odaklanmaları Türkiye`nin işine yaradığı kadar, Rusya ve Suriye`nin de işine yarayacak bir ortam oluşturmaktadır. Bu durumda İdlib cephesinin militan takviyesinden yoksun bırakılması amacıyla Afrin operasyonunun ömrünün uzatılması gereğini Rusya-Suriye açısından kaçınılmaz kılmaktadır.
Haliyle şu sonuca ulaşıyoruz:
Şayet Türkiye ile Rusya iddia edildiği gibi “Afrin`e karşılık İdlib” gibi bir formül üzerinde anlaşmamışlarsa, Afrin için Türkiye`ye “Yeşil ışık” yakan Rusya, Afrin operasyonunun “Planlananın dışında” uzaması için herhangi bir manevraya yeltenmeyeceğinin bir garantisi var mıdır? Yelteniyorsa acaba ne tür manevralar yapmaktadır?!
Bir de Afrin konusunda yemin billah eden bir Amerika var ki, Afrin operasyonunun doğuracağı sonuçlar, Amerika`nın şu anki Suriye politikası üzerinde kalıcı izler bırakacaktır. Şayet TSK Afrin`i planladığı şekliyle ele geçirirse, Amerika bu durumda Suriye konusunda Türkiye tezlerine daha fazla önem vermek durumunda kalacaktır. İstenen sonuç elde edilemezse, bu durumda Amerika YPG üzerinden koordine ettiği Suriye politikasını daha emin adımlarla sürdürmeye devam edecektir.
Amerikan`nın Suriye politikası konusunda Türkiye yerine tercihini kararlı bir şekilde YPG`den yana yaptığı şu süreçte Afrin`e kayıtsız kalacağını düşünmek mümkün görünmemektedir. Haliyle Afrin harekatının en azından uzayarak Türkiye için bir yıpranma savaşına dönüşmesi için elinden gelen çabayı ardına koymayacaktır. Nitekim koymamaktadır.
O halde Türkiye her ne kadar Afrin`le beraber başka yerleri zikrederek hedef büyütme yoluna gidiyor olsa da herkesin şunu bilmesi kaçınılmazdır. Suriye`ye adımınızı attığınız anda, Suriye`ye müdahil tüm aktörlerin bir şekilde karşınıza dikileceği gerçeği artık bilinen gerçeklerden sadece bir tanesidir.
Suriye ile ilgili hep şu söylenirdi; “Suriye, sadece Suriye değildir” diye. Artık bu durum deyim yerindeyse makro düzeyden mikro düzeylere inmiş durumdadır.