Kanaatimce olağanüstü olan durum İran`da bir anda baş gösteren düşük profilli protestolar değildi. Asıl olağanüstülük, düşük profilli protestoların İslam dünyasının gündemine yüksek profilli tartışmalar şeklinde yansı(tıl)ması oldu.

Çok yakın bir geçmişte Trump`un Arap troykası (Suud-BAE-Mısır) destekli Kudüs komplosu karşısında İslam dünyasında baş gösteren öfke patlaması, “Arap Baharı”nın başından bu yana ilk defa Müslümanlar arasında fiili bir ahenge tekabül etmekteydi. Bu ahenk, Müslümanlar arası geniş çaplı, çok boyutlu bir birliktelik anlamı taşımasa da, Kudüs hassasiyeti ve buna bağlı işgalci siyonizme karşı sergilenen ortak tavır, global düşmanlar ve yerli işbirlikçileri açısından ürkütücü bir anlam ifade etmekteydi.

Lakin İslam dünyasında siyonizm karşıtlığıyla sınırlı olsa da belirginleşen ortak tavır, dalga dalga yayılan protesto gösterileri şahsen bende şu endişeyi de beraberinde getirmişti:

Acaba bu ortak duruş ve özlenen hassasiyeti dağıtmak için;

Bu kez nereyi patlatacaklar?

Hangi beldelere yönelecekler?

Fitne ateşini nerede tutuşturacaklar?

Ki, bu hassasiyeti dağıtabilsinler!

Öyle noktalar seçmeliydiler ki; kerhen de olsa, sırf Kudüs hatırına da olsa “Kahrolsun israil” ortak paydasında bir araya gelenler bir anda “Modern Buas”ları hatırlasın, Kudüs`ü ve oluşan hassasiyeti bir yana bırakıp “Buas savaşlarında” bıraktıkları ölülerini hatırlayıp ellerini kılıçlarına uzatsın!

Neticede söz konusu olan siyonizm terör üssüydü ve bu üs Batı`nın göz bebeğiydi. Dikkatlerin bu terör üssüne yoğunlaşması, Batı için tahammül edilebilecek bir durum değildi.

Şas İbni Kays çoktandır kolları sıvamış olmalıydı!

İtiraf etmek gerekir ki siyonizm karşıtı havayı dağıtıp yeni bir “Buas havası” oluşturmak için İbni Kays`ın Lübnan`ı gözüne kestirdiğine, bu yer üzerinden Evs ve Hazreç kabilelerini birbirine düşüreceklerine inananlardandım. Ama kısmet İran`a düştü!

Evvela belirtmek gerekir ki; İran`daki protestolardan ne Trump`un, ne Netanyahu`nun, ne Arap troykasının, ne de Arap troykasını cami duvarına çeken Körfez`in “Bitirim İkilisi”nin arzuladığı tarzda bir cacık çıkmaz. Çünkü İran`ın kendi iç dinamikleri en azından şu aşamada buna müsaade etmez. Ama İbni Kays için umut her zaman var olmaya devam edecektir, hele ki ellerini kılıçlarının kınına uzatmak için bahane arayan Müslüman tiplemeler ortalığı bulandırma becerisini göstermeye devam ettiği müddetçe.

Bununla beraber ne İran, ne de bölgenin herhangi bir ülkesinin halkı huzursuz eden sosyal, siyasal veya ekonomik sorunlardan beri olduğunu elbette hiç kimse iddia edemez. Her türlü toplumsal adaletsizliğe karşı değişik vesilelerle itirazlarda bulunmak da halkın en doğal hakkıdır. Bu tür durumlarda haklı taleplerini orantılı usullerle ortaya koyanlar değil, meşru talepleri orantısız güç kullanarak bastıranlar ayıplanır, kınanır.

Ancak son süreçlerde İslam dünyasının genelinde müdahil global çetelerce şöyle bir kural işletilmektedir:

Haklı talepler üzerinden başlayan ya da başlatılan toplumsal itirazların bilumum müdahale araçları kullanılarak yerine göre rejim, sınır, dizayn vb hedefler için dolgu malzemesine dönüştürülmesini sağlamak.

Bu açıdan toplumun huzur, barış, güven ve özgürlük alanlarını ilgilendiren her sorunun dış müdahaleler için birer materyale dönüştürülmek istendiğini en önce ülke yönetimleri bilmeli ve adımlarını buna göre atmalıdırlar.

Bununla beraber bu tür taleplerin dış güçler için birer müdahale aparatı anlamı taşıdığını, masum ve meşru talepler Batılıların ilgisine sunulduğu anda uzun yılları kapsayacak şekilde kaos ve yıkıma teslim olunacağını halklar iyi bilmelidir.

Bir elbiseye yetmeyecek kadar kumaş alanların “Ya Ömer! Bize düşen kumaş bir elbiseye yetmiyorken sen o kumaşla yaptığın elbisenin hesabını ver!” şeklindeki özgün, bağımsız itiraz biçimi ile İbni Kays`ın tamamen kaos ve fitne amaçlı dikte ettirdiği yıkıcı kışkırtmaları birbirinden ayırmak lazımdır.

Unutmayalım ki son süreçte nice “Buaslar” yaşadık. Irak, Suriye, Yemen ve Arap Baharı`nın kaos olarak terk ettiği diğer bakiyeler birer “Buas” olarak önümüzde durmaktadır. Kimimiz Evs, kimimiz Hazreç niyetine birbirimizi tepeledik! Bu tepelemenin daha uzun yıllar kaşımaya açık birer derin yara olarak işlev göreceği muhakkaktır.

İşte bitti derken sorun tam da burada başlayıp her seferinde kısır döngüye dönüşerek yeniden nüksediyor. Her seferinde aynı İnbi Kays yeniden karşımıza çıkıyor. Birliktelik görüntüsünü bozmak için eski “Buas” günlerine uzanıyor. Yaralar yeniden kaşınıyor, cahili duygular bir kez daha kabartılıyor, öfke beyin hücrelerine yüksek basınç uyguluyor ve eller kılıçlara yeniden uzanıyor.

Sonrası malumumuz…

Müslüman sıfatlılardan kimisi Trump`u, kimisi Netanyahu`yu aratmayacak derecede dilek, temenni ve kışkırtmalarla ortalığı velveleye vermeye başlıyor.

Kudüs üzerinden kabaran “Müslüman öfkenin” böylece her seferinde kırılganlık sınavında başarısızlığa uğraması, İnbi Kays için her seferinde motivasyon kaynağına dönüşüyor.