Rakka`nın güneyi, Deyr ez-Zor kırsalı, Suriye-Irak-Ürdün üçgeninde gerginliğin büyük bir çatışma potansiyeline dönüştüğü son dönemde Putin ile Trump`ın Güney Batı Suriye`de “Çatışmasızlık Bölgesi” üzerine anlaşmaya varmaları önemli yankılar uyandırdı.

Çatışmasızlık bölgeleri üzerine 5 Mayıs`ta Astana`da Türkiye, İran ve Rusya arasında varılan anlaşma halen tüm unsurlarıyla yürürlüğe girmemişken Rusların ABD ile vardığı ve hemen yürürlüğe giren anlaşma, hem sürpriz oldu, hem de Astana`nın diğer bileşenlerine ayrı ayrı mesajlar içermektedir.

Geçen hafta Astana görüşmelerinde tarafların garantör sıfatıyla asker gönderecekleri noktalar üzerine anlaşma sağlanamadı. Bunda Türkiye`nin bazı isteklerinin kabul görmemesinin etkili olduğu söyleniyor. Türkiye`nin İdlib kırsalına asker göndermeye karşılık yapmak istediği Afrin operasyonunun kabul görmemesinin garantörlük mekanizmasında bir takım anlaşmazlıklara neden olduğu belirtiliyor.

Tam da bu noktada gelen ABD-Rus anlaşması, belki de başta Türkiye olmak üzere diğer Astana bileşenlerine de mesaj niteliği taşıyor. G20`de Trump`la görüşen Putin, ABD ile varılan çatışmasızlık anlaşmasını değerlendirirken “Türkiyesiz yapamayız” açıklaması, büyük ihtimalle bu gelişmeden tıpkı İran gibi endişe duyması gereken Türkiye`yi yatıştırmaya dönük bir manevra niteliğindeydi.

ABD-Rus çatışmasızlık anlaşmasından en çok etkilenecek taraf ise İran ve sahadaki diğer müttefikleri olacak gibi görünüyor. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Behram Kasımi`nin, “Bu anlaşmanın bizim açımızdan bağlayıcılığı bulunmuyor” açıklaması, Rus tarafının başta İran olmak üzere Suriye sahasındaki diğer müttefiklerle ve Astana`daki partnerlerle danışmadan ABD ile anlaşma yoluna gittiğini gösteriyor.

Üstelik çatışmasızlık anlaşmasının içeriği ve kapsadığı alanın İran ve müttefikleri açısından taşıdığı stratejik önem, İran`ın bu anlaşmadan memnuniyet duymaması için yeterli nedenler taşıyor.

Anlaşma, kapsadığı alanın İsrail açısından önemine bakıldığında, Amerikan arzusunun gerçekleştiği gerçeğini ele veriyor. Buna karşın gerginliklerin yaşandığı Rakka`nın güneyi konusunda Rusların Amerikalılardan herhangi bir taviz koparıp koparmadığı henüz belli değil. Belli olan tek şey ise, çatışmasızlık anlaşmasına konu olan Ürdün sınırındaki Dera, Süveyde bölgesi ile İsrail sınırındaki Golan çevresi, özellikle de Kunaytra bölgesinin Amerika ve İsrail açısından taşıdığı stratejik önemdir.

Hizbullah, Kunaytra bölgesine ciddi bir önem atfederek Golan üzerinden İsrail karşısında ikinci bir cephe hattı inşa etmeye çalışıyor. Bunun farkında olan İsrail, Hizbullah`ın buraya yerleşmemesi için bu civarlardaki muhalif grupları silah ve diğer lojistik imkanlarla destekliyor. Periyodik aralıklarla Suriye içlerine düzenlediği hava saldırılarının önemli bir kısmını da Kunaytra bölgesine yapıyor. İsrail şeflerinin bu anlamda Ruslarla sıkı bir diplomasi trafiği yürüttüğü de biliniyor. İlginç olan  ise, Suriye hava sahasını gelişmiş savunma teknolojisiyle kontrol eden Ruslar, İsrail saldırılarına karşı hava savunma sistemlerini devreye sokmaktan özenle kaçınıyor. Anlaşılan o ki, Ruslar, sahadaki müttefiklerine rağmen İsrail`in hassasiyetlerine sonuna kadar riayet ediyor ve en son bunu çatışmasızlık anlaşmasıyla bir adım daha ileri götürdüğü de görünüyor.

ABD ile çatışmasızlık anlaşması, bu bölgedeki çatışmaların sonlandırılmasını öngördüğü gibi, bu bölgeyi uçuşlara yasaklıyor, Ürdün`ü de çatışmasızlığın garantörü haline getiriyor.

İsrail faktörünün yanı sıra Ürdün`de Amerikalılar tarafından eğitilen milis grupların söz konusu çatışmasızlık bölgesine yönelik girişimlerinin gündemde olduğu bir esnada anlaşmanın taşıdığı şaibe kadar, garantörlüğün Ürdün`e verilmiş olması şaibelerin boyutunu daha da artırıyor.

Bunca zamandır Astana`da varılan çatışmasızlık anlaşması teknik detaylar yüzünden hayata geçemezken, Rusların ABD ile bir çırpıda anlaşmaya varıp ilk çatışmasızlık bölgesini hayata geçirmesi, aynı zamanda Astana sürecinin altını oymak anlamına geliyor.

Sahada ilk kez aynı ittifak içerisinde zikredilen Rusya`nın başta İran olmak üzere diğer bileşenlerle bundan sonra yaşayacağı ayrışma açısından da bu adım dönüm noktası olmaya aday görünüyor.