PKK`nin kırk yıldır sürdürdüğü silahlı çatışma serüveni, Kürt sorununu çoktandır sollamış hatta sollamanın da ötesinde, bambaşka bir mecraya savrulmuş durumdadır.

Kürt varlığının inkârından türeyen PKK, bugünün koşullarında artık boynuzun kulağı geçmesini andıran bir hal almıştır. Kürtlerin yararına silaha sarılma iddiası, Kürtlerin zararına çatışan bir mekaniğe dönüşmüştür.

Şu manzara önemli olmalıdır; Çatışmalarla kavrulan coğrafya Kürt coğrafyası, ölen Kürt, evi yıkılan, sokağı, mahallesi yaşanmaz hale gelen Kürt; Ama amigoluk yapan, PKK`yi kahramanlık sloganlarıyla karşılayan, öven, tahrik eden seçkinci Türk!

Ağıtlar, feryatlar Kürtçe; Ama PKK silahları üzerinden yükselen kahramanlık Türküleri Türkçe!

Gariban Kürt silahlardan bıkmış vaziyette ve çatışma istemiyor; Seçkinci Türk ise PKK`nin silahını adeta kudsuyor, siyasal iktidar özlemini giderebilecek yegane araç olarak görüyor.

Geçmiş dönemlerde “Derin Devletin” Kürt halkına karşı kabusa dönüştüğü zamanlarda Kürdü kart-kurt, PKK`yi maşa, liderini “Bebek katili” olarak literatüre geçiren ne kadar seçkinci Türk geçinen pislik varsa, şu anda bırakın meşrulaştırma çabasını, PKK`yi adeta “Nuh`un gemisi” olarak lanse etme çabasında.

PKK cenahı ise, artık kendini “Seçkinci Türk örgütü” olarak ilan edememenin sıkıntısını yaşıyor olmalı. Görüntüsü, stratejisi, söylemi, mesajı tamamen seçkinci Türk enteljiansına dönük. Ama Kürtlük söyleminden kendini koparamıyor ve bu durum PKK`nin belki de şu anda en fazla bocaladığı ikilem olarak duruyor. İkilemi aşması aslında zor değil, ama şartlar PKK`nin elini kolunu bağlıyor işte. Neticede PKK devasa bir örgüt ve bu örgütün sürekli olarak lojistik desteğe, telef edilmeye hazır insan gücüne, barınabileceği alanlara ihtiyacı var. Örgüt tüm bu ihtiyaçlarını Kürtlerden temin ediyor, dolayısıyla Kürtlerden bir türlü bağını koparamıyor.

Örgütün içine düştüğü şu durum artık gözlerden kaçmıyor; Tüm lojistiğini Kürtlerden temin ederken ideolojik/siyasi söylemiyle, strateji ve eylem biçimiyle Kürtlerin ne düşündüğünden ziyade seçkinci Türk elitinin verdiği/vereceği tepkiyi ölçü alıyor.

Mesela Hasan Cemal`in yapacağı herhangi bir öneri veya eleştiri, örgüt nezdinde Kürdistan`daki tüm kanaat önderlerininkinden daha önemli görülüyor.

Herhangi bir marjinal Sol örgütün örgüt stratejisi üzerinde yapacağı değerlendirme, Kürt halkının genel eğiliminden çok daha fazla önemli görülüyor.

Siyasal iktidarla hesaplaşma aracı olarak öne çıkan Sözcü, Hürriyet, BirGün veya Zaman gazetelerine yansıyan herhangi bir manşet, örgüt için adeta “Yoldaki işaretler” hükmüne geçiyor.

Cizre`de mahalleler mi harap olmuş? Silvan`da insanlar toplu göçe mi yönelmiş, “Özel güvenlik alanlarıyla” gariban Kürdün hayatı mı zehir olmuş? Sokak ortasında insanlar mı infaz edilmiş? Hiç önemli değil!

Önemli olan, tüm bunların manşetlere nasıl yansıdığı, yoldaş lümpenlerin nasıl tepki verdiği, kadın örgütlerinin Taksim`deki sloganlarına nasıl yansıdığı, Alisizlerin bunu ne oranda sahiplendiğidir. Bunlarda sorun yoksa Kürt istediği kadar ağlayıp sızlasın, hendeklerin gerisinde can versin, örgüt için bunların hepsi sadece birer teferruat hükmünde.

Hal böyleyken ister istemez şu durum da hep sorgulanıyor;

Madem örgüt bu denli pervasız bir süreç yürütüyor;

Madem Türkiye`de siyasal iktidar kavgası üzerinden Kürtlerin eski imhacı aktörlerinden yana saf tutuyor;

Madem Kürtlerin tüm enerjisi, birikimi, canı, malı iktidar mücadelesinin tarafını teşkil eden eski Kürt inkârcılarının lojistik desteğine dönüştürülüyor;

Madem örgüt, UluSolcu Kemalizm`in gönüllü tetikçiliğine soyunuyor…

O halde nasıl oluyor da Kürt halkı hala bu örgütün veya legal görünümlü versiyonlarının peşinden koşabiliyor?!

Haklı bir soru; Haklı bir sorgulama! Hakikaten Kürt halkı şu anda resmen ve alenen katilinin peşinden koşuveriyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir siyasi iktidar hem Kürtler için hem de PKK için resmen “Altın yumurtlayan tavuk” konumuna geçti. Ama PKK, UluSol Kemalizm`in iktidar hırsı uğruna La Fonten hikâyesindeki gibi o tavuğun kafasını bile koparmaya yeltendi.

Kürt halkı şu anda resmen illüzyonistlerin pençesine esir düşmüş durumda. Sponsorlar, halk desteğini arkasına almanın şifrelerini kırıp ele geçirmiş ve PKK`ye teslim etmiş durumdalar. O şifreler ise, halka acı yaşatıp o acılar üzerinden güç devşirmek. Hem acı yaşatıyorlar, hem de sahip çıkıyor algısı oluşturarak güç devşiriyorlar. Acılar derin ise, açılan yaralar henüz kabuk bağlamamış ise, insanoğlu mantıklı düşünme kabiliyetini çok da sergileyemiyor. PKK ve sponsorları bu durumu iyi kullanıyor. Halkta açtıkları yara henüz kabuk bağlamadan yeni yaralar oluşturuluyor. Örgüt yara açtıkça sponsorlar da hemen peşinden açılan o yaralara tuz basmasını, yaraları, acıları istismar etmesini, akla bonzai etkisi yapacak kadar propaganda araçlarıyla etki etmesini iyi beceriyorlar.

Örgüt, halka karşı en hain planlar uygulasa da, mesela şu sıralarda seçkinci Türk elitlerinin yaptığı gibi yürütülen propaganda bombardımanlarıyla o hain plan, örgüt lehine adeta nimete dönüştürülüyor.

Düşünebiliyor musunuz, çatışmalara davetiye çıkarmak adına örgüt gelip sokağın içini kazıp patlayıcılarla dolduruyor, hastası olanlar hastaneye bile gidemiyor, patlayan bombalar, sıkılan kurşunlar sokak sakinlerinin canına mal oluyor, insanlar tam da isyan noktasına gelecekken malum medya, köşe yazarı, haber spikeri, program yapımcısı, marjinal solcusu, tatlı su liberali, takkeli-takkesiz liboşu, sermayedarı, baronu, üçkağıtçısı, hırlısı, hırsızı hep bir ağız olup siyasal iktidar mücadelesinin karşı tarafını işaret ediyor. “Katil Erdoğan” sloganları devreye sokulup örgütü masum, mülayim, kurtarıcı olarak lanse etmeye başlıyorlar. Bu illüzyon artık bir kural haline gelmiş bulunuyor. Yaşanan acılar sonrası artık insanlar da düşünme ihtiyacı hissetmiyor, daha ziyade malum propaganda merkezlerinin olaylara nasıl yaklaştıklarını önemsemeye başlıyorlar. Ve bu döngü, konjonktüre göre sponsorlar değişse de yıllardır bu minval üzere sürüp gidiveriyor.

Gelişen anlayış şu; Silah propagandasız olmaz, propagandalar da silah olmadan karın doyurmaz. Velhasıl bunlar için silah-propaganda ilişkisi artık testten geçmiş bir formül konumunda.

Her dönem birilerinin propaganda karşılığı yararlanma yoluna gittiği PKK`nin silahlarının son alıcıları ise, gördüğünüz gibi siyasal iktidar mücadelesine tutuşmuş UluSol Kemalist ve mücavir alanları dolduran muhtelif kesimler oluşturuyor. İşte süregelen bu tablo sebebiyledir ki PKK`nin silah bırakacağı varsayımıyla hareket edenler, politik öngörülerini bu tasavvur üzerine kuranlar bugüne kadar hep yanıldılar ve yanılmaya da devam edeceklerdir.