Eski zamanlarda “Kürt var mı, yok mu?” tartışmaları yapılırdı. Deyim yerindeyse “Ateşin icadından sonra” “Kürt – Kürt kökenli” ikilemi içerisinde varlık yokluk tartışmaları sönmeye başladı.
Sonra “Tekerleğin icadıyla” beraber “Kürt sorunu” tartışmaları baş göstermeye başladı. Varlığı ve yaşadığı sorunların kabulü ile rahatlayacağı günlerin hayalini kuran Kürtler beri tarafta dursun, üzeri her türlü araçla örtülüp gizlenen sorun, çokça can yakmakla kalmadı, zamanla her iki cenahta da zararlı mikro-organizmalar üreten bir bataklığa dönüştü.
Daha sonra “Yazı icad edildi”, sorunun çözümü kabul edilerek çözüm arayışlarına başlandı. Yaşananların “Sorun” olarak kabullenilmesi bir takım iyileştirmelere, sakıncalı bulunan kimi kültürel hakların iadesine kadar vardı.
Sorunun çözümüne giden süreç, malum “Çözüm süreci”nin uygulanan yöntemler yüzünden beklenen felaketlerle sonuçlanmasıyla soğumaya terk edildi.
Kürt halkını siyasi-ideolojik fantezilerinin hamalı olarak gören malum örgüt/parti, süreç sonunda Kürtlere kaybettirirken, devlet de şu sıralar “Böyle bir sorun artık yok” noktasında karar kıldı.
Şu sıralar “Kürt sorunu” bambaşka manevralar bağlamında yeniden gündemde. 2023 başkanlık seçimlerine dönük hazırlıklar, seçim favorilerinin etrafa “Mavi boncuk” dağıtmalarının kapısını araladı.
Ne kadar değiştiği tartışılan CHP’nin genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununu HDP ile biz çözeriz” çıkışından sonra tartışmaların fitili bir kez daha ateşlendi. Farklı cenahlardan gelen açıklamalar siyasette adeta renk cümbüşü halini aldı.
Aslına bakılırsa Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununu HDP ile biz çözeriz” açıklaması, HDP’nin son zamanlarda “Millet İttifakı” içerisinde adam yerine konulmadığına dair yaptığı mırın kırını dindirmeye dönük bir manevraydı. Olası seçimlerde Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmaya niyetli ve bu yolda HDP’nin oylarına ihtiyacı var. HDP açısından ise bu açıklamanın, dışlanmışlığın zirve yaptığı bu dönemde gazoz gibi serinletici olduğu tartışmasızdır.
HDP ya da bağlı bulunduğu üst versiyonlarıyla geçmişte yaşanan her müzakere, beraberinde meşruiyet tartışmalarını da getirmişti. İmralı veya Kandil gibi… Neyse ki Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi serinleten çıkışından sonra en “Temelli” yaklaşım nam-ı diğer “Kızıl Sakal”dan geldi.
Kızıl Sakal’ın “Demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı'dır" şeklinde twitterda yaptığı paylaşım, muhakkak ki Kılıçdaroğlu’nu yürüyen merdivene ters bindirmiş gibi olmuştur. Kılıçdaroğlu ki, çözüm yolunda hükümeti eleştirirken yanlış strateji, yanlış muhatap diyerek İmralı ve Kandil ile görüşme stratejisini eleştirdiği bir esnada… Ancak Kızıl Sakal’ın en ciddi golü HDP’ye attığı aşikardır. “Demokratik çözüm” ve “Asıl muhatap İmralı’dır” vurgusunun aynı cümlede yer bulması bir “Kızıl Sakal başarısı” olarak kayıtlara geçmiştir.
HDP içerisindeki bir kesim istediği kadar surat ekşitsin, “Bizi hiçleştirdi” desin. “Kızıl Sakal” yapacağını yaptı bir kere. Ne yapsın garibim. Adına ne derseniz deyin, sürüncemede kalan bir sorun, Kızıl Sakal ve ekibi için her zaman siyasi istikbal kapısıdır. Çözülmüş bir sorunu ne yapsın? Çözüm neyine yarayacak Kızıl Sakal’ın?
Şimdi ne yapsın HDP? Kızıl Sakal haklıdır dese olmuyor, İmralı’nın ne işi var dese hiç olmuyor. Haliyle gelecek açıklamalar “Ne şiş yansın, ne kebap” olmalıydı.
Mithat Sancar, “Kalıcı bir barış istiyorsak, çok geniş toplumsal mutabakat ve meşruiyete ihtiyaç var. Çözümün adresi Meclis’tir, hiçbir aktör gözardı edilemez. İmralı’nın da bir rolü olacaktır" diyerek topu orta sahada çevirme denemesi yaptı.
Biraz esaslı sayılabilecek açıklama ise İmralı’ya alternatif olarak hazırlanan “Küçük Apo”dan geldi.
Twitter hesabından yapılan paylaşımda Küçük Apo önce muhatap olarak HDP’yi işaret etti, sonra da Kızıl Sakal’a nişan alarak “Faydasız ve çoktan tükenmiş tartışmalar gündeme getirmek çözüme katkı sunmaz” dedi.
Konu üzerine Bahçeli’nin sözlerini buraya alamam. Kavga çıkar çünkü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise Amerika’da konu üzerine yaptığı değerlendirme son Diyarbakır gezisindeki açıklamasının hayli gerisinde kaldı. Küçük ortağın hassasiyetleriyle beraber bakıldığında meseleye “Çözülmüş sorun” gözüyle artık baktığı biliniyor. sa
Şu aşamada yaşanan tartışmalar bağlamında “Kürt sorunu” nasıl çözülür tartışmasına girmek ise beyhude bir çaba gibi duruyor. Çünkü iç siyaset iklimi ve seçim hesapları üzerinden başlatılan bir tartışma var ve bu tartışmanın mezara kadar değil, pazara kadar sürmesi hedeflenmekte.
Ciddiyetle ele alınması gereken bir çözüm, magazinleştirilerek servis edilmekte. Bundan da bir sonuç çıkmayacağı aşikardır.