Goebbels, Hitler kabinesinin Propaganda ve Seferberlikten Sorumlu Bakanı olarak görev yaptı. Asıl mahareti, yalan mekanizmasında gösterdiği eşsiz performanstı.

Şu anda “Yabancı düşmanlığı” kisvesi altında sadece Müslüman eşhas ve İslami kurumlara saldıran Neo-Naziler, Goebbels tekniğini ne kadar kullanıyorlar bilemem. Ancak Goebbels’in yalana dayalı tekniğini harfi harfine uygulayan başlıca yapı hangisidir diye sorulsa PKK ve türevleri istisnasız listenin ilk sırasında yer alır.

Goebbels’in yalan mekanizmasına sarılmak sadece denenmiş bir teknikten yararlanmakla da sınırlı değil. İş o kadar abartılmış ki, vaziyet, Alman faşizminin sembolü “Nasyonal Sosyalist Parti” ile oluşan duygusal bağın zirvesine kadar tırmanmış. Goebbels’in yalanları, Nasyonal Sosyalist Parti’nin kendinden olmayana hayat hakkı bile tanımaması, daima suçlu olmasına karşın kendini hep haklı pozisyonda görmesi, kendi haklılığının temelini Goebbels’ten aşırma “Büyük Yalan” mekanizmasının üzerine oturtması tesadüf olmadığı gibi, oluşan duygusal bağımlılık Leyla ile Mecnun’un aşkını bile kıskandıracak boyutlara ulaşmıştır.

PKK ve türevlerinin Goebbels hayranlığıyla nükseden Nasyonal Sosyalist Parti hayranlığı müstakil bir araştırma konusu olmayı çoktan hak etmiştir.

Gobbelscilik örgütün legal ve illegal yapılanmalarında kurumsal benimsemeye dönüşmüş, “Önderlik” dedikleri şahsa kadar uzanmıştır. Goebbels’in "Propagandada kullanılan yalanlar ne kadar büyük olursa insanların onlara inanması kolaylaşır, yalanın etkisi artar." sözü adeta temel ilkeleri olmuştur.

"İnsan beyninin tembelliğini unutmayın ve ona göre hareket edin. Tembel zihin propagandayı daha kolay sindirir." sözünün sahibi Gobbels olsa da uygulayıcı olarak İmralı’dan Kandil’e kadar uzanan siyasi-militer çizginin kutsanan ideolojik argümanıdır.

Daha dün denebilecek zamanda Peşmerge’ye karşı kurdukları pusuda beş kişiyi “TC’nin işbirlikçisi” oldukları gerekçesiyle katlettiler. Hemen arkasından dört bir taraftan bağırmaya başladılar. “KDP brakuji istiyor”, “Brakujiye geçit vermeyeceğiz!”

Pusu kuran onlar… Öldüren onlar… KDP’yi suçlayanlar onlar… “Brakujiyi” mahkum edip “Oyuna gelmeyeceğiz” diye ortalıkta bağırıp çağıranlar yine onlar!

Alışkanlık bu ya! Yalan en tepeden başlar. Karayılan hemen Stérk TV’ye konuşup “Efendim biz nasıl olur da peşmergeye silah çekeriz?!” “TC bizi birbirimize düşürmek için bunları tezgahlıyor. Daha önce Hizbullah’ı da aynı şekilde bize karşı savaşa sürdüler. Önderlik esir alındıktan sonra liderlerini öldürdüler. TC bunu hep yapıyor…” diyerek, TC’nin KDP’yi kendilerine karşı sahaya sürdüğünü anlatmaya çalıştı, kendince. Hem onların topraklarındasın, hem “Medya Savunma Alanları” diye geniş bir mıntıkaya el koyacaksın, hem devriye gezen peşmergeye pusu kurup öldüreceksin, sonra da “Efendim tüm bunları TC yapıyor. Bakın daha önce Hizbullah’ı da bize karşı kullanmışlardı, şimdi de KDP’yi bize karşı kullanıyorlar” demeye getireceksin. Bu nasıl yüz, nasıl bir astar var bunlarda? Ne menem bir pişkinliktir bu? Goebbelscilik dışında bir izahatı varsa buyurun, izah edin! 

Daha önce “Medyamızın Hizbullah ile ilgili ithamlarını artık düzeltmesi gerek” diyen Karayılan…

“Varsayalım ki Güneydoğu’da PKK’yi bastırdınız… İran’ın çabaları var. İslamcı hareketi alternatif olarak geliştirmek istiyorlar. Hizbullah’ı asıl geliştiren JİTEM değil, İran’dır. İran benimle görüştü, Hizbullah’la çatışmamam için...” diyen Karayılan…

Şimdi de KDP’yi benzer yalan mekanizmasıyla sindirmeye çabalıyor. Düşman, Kürtleri kandırarak birbirine kırdırtmaya çalışıyor diyor. PKK, Hitler faşizminden ilham alıp sağa sola saldırmasaydı, daha önce diğer Kürt sol örgütlerini öğüttüğü imha mekanizmasını Hizbullah’a dayatmasaydı, bugün de aynı mekanizmayı KDP’ye dayatmasaydı, Kürtler niye birbirini öldürecekti? Düşman neden sizi değil de sizinle ideolojik farklılık taşıyan kesimleri hep kullanıyormuş? Onlarla aynı yatağı paylaşmadığınız hiçbir “Düşman” bırakmadığınız halde!

Gelelim Gobbels’nin muhteşem kızına!

Gobbels’in kızları, iddia ediyorum ki oğlanlarından daha muhteşem!

Malumunuz şu sıralar 6-8 Ekim Kobani olayları davası görülüyor. Böyle bir davanın zamanında açılmayıp bugünlere bırakılmasının elbette masum olmayan sebepleri var. Kısacası “Zamanlama manidar” dedirtecek cinsten.

Birkaç gün önce tahrik ettiği vahşet olaylarından dolayı yargılanan “Gobbels’in muhteşem kızları”ndan biri, tüm savunmasını HÜDA PAR karşıtlığı üzerine kurdu. Neymiş? Efendim sokakta bizim kitleden başkaları da varmış… HÜDA PAR’ın önünden geçerken birileri onu durdurmaya çalışmışmış… Başka bir yerde HÜDA PAR binasına yakın bir yerde bir gencin cesedi varmışmış… Kendileri dışında o gün sokakta görülenler yargılanması gerekirken bugün kendisi yargılanıyormuş… Tabi bunları söylerken yularını elinde tutan efendilerine “Gaffar baba” üzerinden selam yollamayı da ihmal etmemiş.

Kobani dediler… Erdoğan, Kobani’nin IŞİD’in eline düşmesini istiyor dediler… Yetmedi, başka bir “Muhteşem kız” “D. Bakır’da 400 kadar IŞİD derneği var” deyip hedef ortaya koydu. Kobani’yi savunma amaçlı insanları sokaklara davet ettiler. HDP’nin kurumsal hesabından “Hücum!” borusunu öttürdüler. Devletin gözetiminde şehirlere taşıdıkları kamyonlar dolusu silahları serkeşlere dağıtıp zılgıtlarla sokaklara saldılar. Ve sonuç, Kobani derken HÜDA PAR teşkilatlarına yöneldiler. İslami dernek ve hayır kurumlarını kuşattılar. Gençleri binalardan attılar, arabalarla üzerlerinden geçtiler, zılgıtlarla bedenlerini ateşe verdiler.

Yakma, yıkma, talan, vurgun, ırz düşmanlığı vs ne varsa Kürt halkına reva gördüler. Tüm bunları da “DİRENİŞ-DEVRİM” tadında pazarladılar. Kürt illerinde, Şeyh Said kıyamından sonraki talanın en büyüğüne imza attılar. Goebbels’in zılgıtçı kızları ise belediyeler kanalıyla daha fazla ihale, daha fazla komisyon, çocuklarına daha lüx araçlar alma yarışında ulaştıkları kudrete sözüm ona “Kobani direnişini” yeni bir basamak olarak yapma fırsatına eriştiler.

Fakirin çocuğunu ölüme gönderirken kendi çocuklarına en şatafatlı hayatı tercih ettiler. Bir kısım Kürt çocuklarını zılgıtlar eşliğinde yakarlarken, bir kısmını da “Direniş” masallarıyla önce mağara yaşamına, sonra da feci ölümlere mahkum ettiler. Öldürdükçe, öldürttükçe daha fazla kana susadılar. Ne de olsa kurtların dişine değen kan, bağımlılık oluşturmuştu. Öldürmezlerse, öldürtmezlerse; öldürürken zılgıt, öldürtürken direniş marşları çalmazlarsa huzurları kaçar.

Goebbels’in muhteşem kızını kan kokusu özlemi esir almış olmalı. Üstelik yargılanıyor, süreç de yüzlerine tebessüm öpücüğü kondurtmuyor. “Kobani savunmasını” HÜDA PAR’ın kapısında araması, HÜDA PAR tabelasına bile müsaade edememe arzusuyla çırpınması ukde olup midelerine oturmuş. İstediğimizi yapamadık. İçindekilerle beraber binalarını yeterince ateşe veremedik dercesine, “Yargılanması gereken onlar” deyip duruyor.

Fırsat bulsaydı o gün HÜDA PAR’lıların ciğerini dişlemeyi hayal ederken, bugün tırnaklarını, parmak uçlarını kemiriyor. O günkü sistemde yerleşik sahiplerine yalvar yakar yaparcasına, emrinizdeyiz dercesine savunmasında “Gaffar Baba”ya mersiye yakma yöntemine başvuruyor.

Kimse de sorma gereği duymuyor; bre Gobbels’in muhteşem kızı! Erkeklerin bile dışarıya çıkmaya cesaret edemediği o felaket anında bir kadın olarak HÜDA PAR önünde ne işin vardı? Senin kitlen HÜDA PAR önünde define mi arıyordu?

Gaz niyetine zılgıt takviyesi için mi oralarda cirit atıyordun? Kurban eti dağıtan Yasin ve arkadaşları yakılırken zılgıt çekenler arasında sen de var mıydın?!

Kadın başına bu denli yalan dolanları, çarpıtmaları hangi ideolojik akademide tahsil ettin? Bu muhteşem donanımınla bugüne kadar kaç kişinin ölümüne, kaç evin, işyerinin yakılıp talan edilmesine sebep oldun?