2020 yılı başında dünyayı bekleyen büyük bir ekonomik krizin baş göstereceğine dair ekonomistler son iki yıldır bangır bangır bağırmaktaydılar.

Bunu öngören ekonomistler krizi tetikleyecek unsurun pandemik hastalığa yol açan virüsten haberdar mıydılar, yoksa zaten alarm zilleri çalan küresel ekonomik verilerden mi yola çıkarak böyle bir öngörüde bulundular, bilinmez. Neticede krize giden ortamı hazırlayan virüs, ekonomistleri öngörülerinde haklı çıkardı.

Virüs salgını milyarlarca insanı dört duvar arasına hapsetti. Faaliyetleri durdurdu, sosyal hayatı felç etti, üretim ve istihdamı da kapsayan her türlü aktiviteyi sekteye uğrattı. Kocaman bir sosyal deneyi andıran bu zorunlu uygulamanın gelecekte insan davranışları üzerine ne tür kalıcı etkiler bırakacağına dair çeşitli tezler ileri sürülmektedir.

Salgının yol açtığı küresel dram çeşitli boyutlarıyla tartışılırken, mevcut küresel düzenin belkemiğini oluşturan ekonomik sistemin yol açabileceği muhtemel buhranlar, şimdiden alarm zillerinin çalmasına yol açmaktadır.

IMF’in Nisan 2020 Dünya Ekonomik Görünüm Raporunda ekomomideki durgunluğun 1929 buhranından daha beter olacağından hareketle ülke ve bölge bazında yaşanacak “Büyüme” rakamları beklentisini eksi yüzde 9’lara varacak şekilde revize etmesi, kriz sürecinin oluşan beklentiler ışığında birçok ülke için hiç de kolay olmayacağını göstermektedir.

Salgınla cebelleşen ülkeler, sekteye uğrayan üretime rağmen avuçlarındaki imkanlarla süreci idare etmeye çabalamaktadırlar. Sürecin ne zaman biteceğine dair öngörülebilir bir tablonun bir türlü oluşmayışı, belirsizliği adeta kurala dönüştürmektedir. Süreç uzadıkça kaynak tüketimi peşi sıra gelecek ve birçok ülke havlu atmak durumunda kalabilecektir. Bu noktadan sonra ise salgın kadar pençesinde kıvranılacak diğer bir kriz de ekonomi alanında olacaktır. Kaldı ki üç beş aylık bir sonraki zaman periyodu, ekonomik krizle yüzleşilecek zaman dilimi olarak telaffuz edilmektedir.

Salgının oluşturduğu sağlık tehdidi şu sıralar ön planda olduğu için beraberinde getireceği küresel ekonomik bunalım ikinci planda kalmaktadır. Oysa IMF’nin yer verdiği küçülme rakamlarının en fazla kapitalist sistemin belkemiğini oluşturan Amerika ve Avrupa ülkelerinde görülecek olması, olası ekonomik krizin aynı zamanda bir sistem krizi olarak da görücüye çıkacağını göstermektedir.

Kapitalizmin süreç içerisindeki gelişimi ile ilgili çeşitli felsefi temeller geliştirilmiştir. Siyaset ve toplumun önemsediği değerlerin harmanlanarak üzerine oturulacak bir zemin haline getirilmesi görüşü benimsenmiş olsa da, gelişim aşamaları, kapitalizmin aslında toplumlar için hiçbir değer üretemediği, aksine toplumsal değerleri biçerek zirveye oturduğu görüşü genel kabul görmüş durumdadır.

Gerek öngördüğü ekonomik model, gerekse hakim küresel siyasetin voltranına dönüşmüş bir robotik yaratığa dönüşmesi, kapitalizmi vadedilen toplumsal değer yerine “Vahşi” sıfatına haiz bir modele dönüşmüştür.

Sistemin, soğuk savaş dönemindeki rakibinin egale edilmesinden sonra kendi vazgeçilmezi olarak gördüğü “Çevreci” yaklaşıma karşı “Ekoloji canavarı”na dönüşmesi uzun sürmedi. Çokça önemsediği “Orta sınıfı” dirençsiz kılıp eriterek sadece “Zengin-Fakir” ikilemini benimseme sürecine yöneldi. Sosyalizm’in hışmından korunmak için önemsediği “İşçi sınıfı”na alternatif çıkış yolu sunmadan kapı önüne koyduğu işçi yerine üretim bantlarında yapay zekaya dayalı robot istihdamına yönelmek suretiyle ayrı bir çelişkiye imza attı.       

Doyumsuzluk ve her şeye hakim olma arzusunun ideolojik bir formasyona dönüştüğü kapitalist sistem adeta insan ve çevre canavarına dönüşüverdi. Neticede sistem için bir yoğun bakım ünitesine dönüşen mevcut pandemik salgının vahşileşen kapitalizmin doyumsuz arzularının oluşturduğu doğa tahribatının ve darbe yapılan yaşamsal döngünün bir sonucu olduğu konusunda uzmanlar hemfikir durumdadırlar.

Şu sıralar tehlike çanlarının çaldığı kapitalist sistemin açmazlarını onarıp yeni çıkış yolları bulmak için yeni fikirler, yeni felsefi görüşler piyasaya sürülmektedir. Deneyimleriyle vahşiliğin zirvesini yakalamış bir sistemi parlak felsefik görüşlerle onarmak bundan sonra hiç de kolay olmayacaktır. Ancak somut alternatif kıtlığı belki de kapitalizmin yaşam sürecinin uzaması için en etkili araç haline gelmektedir. Dolayısıyla çöküşü mukadder olsa da bunun oldubitti denilecek kısa bir zaman diliminde gerçekleşmesi pek beklenmemektedir.

Kapitalist sistemin önündeki çöküş süreci, farklı arayışları da tetiklemiş durumdadır. Sosyalist model sahiplerinin piyasada yavaş yavaş sesleri yükselmektedir. Ancak çöküşle noktalanan Sovyet modelinin hala hafızalarda canlı olması, en büyük şansızlıkları olsa gerek.

Krizler, daima yeni fırsatlara kapı aralamaktadır. Kriz dönemlerinde sosyal adaleti önceleyen modellerin alternatif olarak sıklıkla dillendirilmesinin tam zamanıdır. Piyasadaki cari ekonomik sistem olarak kapitalizmin sanık sandalyesine oturtulduğu bu dönemde İslam’ın öngördüğü sosyal adalet ilkesine dayalı alternatif sistem sunumu ile ilgili piyasanın adeta “YOK” satması, İslam dünyası için en az pandemik salgın kadar hazin bir durumdur.