Katar Enerji Bakanı Saad el Kaabi`nin, Katar`ın OPEC`ten ayrılacağını açıklaması epeyce merak uyandırdı. Saad el Kaabi`nin ayrılma sebebini siyasi nedenlerden arındırarak “ülkesinin doğalgaz üretimine odaklanması”na bağlaması, konunun meraklılarını pek de tatmin etmişe benzememektedir.
İstatistiki veriler, Katar`ın OPEC üyesi olmasına rağmen gerek kanıtlanmış rezerv, gerekse günlük üretim açısından diğer üye ülkelerin hayli gerisinde olduğunu gösteriyor. Petrolde rezerv bakımından dünya sıralamasında yüzde 1,5 orana sahip olan Katar, doğalgazda rezerv olarak dünyada üçüncü sırada, ihracatta ise birinci sırada yer alıyor. Dolayısıyla Enerji bakanının açıklaması her ne kadar ekonomik aktiviteler kapsamında “mantıklı” gibi görünse de Katar`ın doğalgaz gerekçesiyle OPEC`ten çıkma kararı vermesi kasvetli yorumlara aday görünüyor. Yerel, bölgesel ve küresel ayakları bakımından birbirleriyle ilintili olan siyasi ve askeri buhranların birden çok sebepleri olsa da enerji havzaları, enerji nakil hatları ve bundan kaynaklanan pay kapma mücadeleleri, söz konusu buhranlarda çok önemli etkenler oluşturuyor. Keza bu durum Katar doğalgazı için de geçerliliğini koruyor.
Arap Baharı`nın en berbat bakiyesi olarak kalan iki ülkeden birisi Libya, diğeri de Suriye oldu. “Bahar havası” her ne kadar bölge içi dinamiklerce siyasi ve dinsel öğeler üzerinden okunduysa da mesela Libya için bu kural değiştirilerek daha ziyade Libya petrolü, petrolün kalitesi ve bunun Avrupa/ABD için arz ettiği önem ön plana çıkarıldı. Suriye için ise siyasal ve dinsel öğeler hep ön planda tutuldu. Oysa dünya medyasında zaman zaman gündeme gelen Suriye`deki krizin ardındaki ekonomik nedenler, İslam dünyasında ne hikmetse hiçbir karşılık bulamadan üstü kapatıldı.
Suriye`de yaşanan sürecin bu anlamda Katar doğalgazıyla ilişkisi, yankı uyandıran ekonomik sebeplerden en önemlisiydi. Batı medyasında bu konu gündeme geldiğinde kimi çevrelerce çok “uçuk” bulundu. Ancak Suriye Ulusal Koalisyonu ile Suriye Dostları arasında 2012`de Katar`da imzalanan “Doha Anlaşması”nın kimi maddeleri tam da bu noktaya parmak basıyordu.
Anlaşmanın gizli maddelerini El-Cezire aracılığıyla kamuoyuna açıklayan Kuveyt Ümmet Partisi`inden Faysal el Hamd, bu anlaşmanın “Ümmete ihanet” olduğunu ilan ederek maddeleri sıralarken, özellikle yedinci madde, iddialar anlamında hayli dikkat çekici bulunuyordu. Yedinci madde şu şekildeydi: “Katar doğalgazının boru hatlarıyla Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa`ya taşınmasına müsaade edilecek!”
Suriye kaosunun o dönemdeki finansörlerinden olan Katar için sonuç anlamında bundan daha doğal ne olabilir diye sorulabilir. Ya da, kaos olmadan da Suriye üzerinden doğalgaz boru hattı inşa edilemez miydi? Gel gör ki Katar doğalgazının Avrupa pazarlarına ulaştırılması, Suriye kaosunun sonucu değil, sebebi olduğu yönünde ciddi iddialar bulunmaktaydı.
Batılı bir analist 2016`da şu yorumda bulunuyordu:
“ABD, Suudi Arabistan ve İsrail istihbarat kuruluşlarına ait gizli yazışmalar ve raporlar, Esad'ın Katar boru hattını reddettiği anda askeri ve istihbari planlamacıların hızla, işbirliği yapmayan Beşar Esad'ı devirmek için Suriye'de bir Sünni ayaklanması hazırlamanın Katar-Türkiye gaz bağlantısını tamamlama yönündeki ortak hedefe ulaşmanın hayata geçirilebilir bir yolu olduğu yönünde konsensüse vardığını gösteriyor.”
Yorumun sahibi, iddiasını aynı zamanda Wikileaks belgelerinde geçtiği söylenen şu iddiaya dayandırıyordu: “2009 yılında, Beşar Esad'ın Katar doğalgaz boru hattını reddetmesinden kısa süre sonra CIA, Suriye'deki muhalefet gruplarını silahlandırmaya başladı!”
Sözkonusu analist, yorumlarına şu satırlarla devam ediyordu:
“Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden geçecek olan, 1,500 km uzunluğunda ve 10 milyar dolar değerindeki boru hattı, (…) Katar'ı Türkiye'deki dağıtım terminalleri üzerinden doğrudan Avrupa'nın enerji pazarlarına bağlayacaktı… Katar-Türkiye boru hattı, Körfez krallıklarına dünya doğalgaz pazarları üzerinde belirleyici bir hakimiyet kazandıracak ve Amerika'nın Arap dünyasındaki en yakın müttefiki olan Katar'ı güçlendirecekti. (…) 2009 yılında Esad, “Rus müttefikinin çıkarlarını korumak” için boru hattının Suriye'den geçmesine izin verecek anlaşmayı imzalamayı reddedeceğini duyurdu. (…) Esad, İran'ın doğalgaz sahalarından başlayıp Suriye'den geçecek ve Lübnan limanlarına ulaşacak olan Rusya onaylı bir boru hattını destekleyerek Körfez monarşilerini daha da öfkelendirdi. Bu boru hattı, “Sünni Katar'ı” değil “Şii İran'ı” Avrupa enerji pazarının başlıca tedarikçisi haline getirecek ve Tahran'ın Ortadoğu'daki ve dünyadaki etkisini çarpıcı derecede arttıracaktı…”
Analist, Suriye iç savaşını anlama noktasında ise şu yorumu yapıyordu:
“Suriye çatışmasının, kaynakların kontrolü üzerinde yürütülen ve 65 yıldır Ortadoğu'da verdiğimiz yığınla yasadışı ve ilan edilmemiş petrol savaşından ayrılamaz nitelikte bir savaş olduğunu kabul etmemiz gerekir. Ve yalnızca bu çatışmayı bir boru hattı üzerine yürütülen bir vekalet savaşı olarak gördüğümüz zaman olaylar anlaşılabilir hale gelir.”
Sonuç itibariyle Suriye iç savaşını sadece boru hattı bağlamında tek bir sebebe indirgemek, müdahalecilikte “Monosellik” ilkesinin iflası bakımından kritiğini yapmayı da beraberinde getirmeyi gerekli kılsa da, enerji kaynaklarının transferi ve güzergahların kontrolü açısından boru hattı etkisi yabana atılacak bir sebep değildir.
Katar`ın OPEC`ten ayrılma kararı ve bunun doğalgaz çalışmalarına odaklanmaya bağlanması, gelecek dönemde doğalgaz ve nakil hatları açısından farklı gelişmeleri beraberinde getirecektir. Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok noktasında alevlenmeye başlayan kriz noktaları gibi Katar eksenli gelişmelerde de kartların yeniden karılmaya başlandığı bu süreçte, enerji endeksli yeni jeopolitik konumlanmalar kaçınılmaz gibi görünmektedir.
Katar doğalgaz rezerv alanlarının Körfez`de Katar-İran rezervlerinin deniz sularındaki ortak sınır bölgesinde bulunması, İran-Katar doğalgaz rezerv komşuluğunu oluşturmaktadır. Suudi eksenli son Katar karşıtlığı ve Katar-Türkiye, bir ölçüde de İran`ın bu gelişmede birliktelik görüntüsü sergilemesi, Katar`ın son OPEC kararıyla birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkması muhtemel yeni enerji jeopolitiğinde bazı işaretler barındırabilir.