Geçen yazımızda değindiğimiz BAE veliaht prensi İbni Zayid`in kendi ülkesindeki uygulamaları, yine İbni Zayid`in Washingon kapılarında pazarlamacılığını yaptığı İbni Selman`ın level atlayarak veliahtlık koltuğuna oturtulmasıyla Suudi ülkesinde de birebir uygulama safhasına geçirilmesi sonucunu doğurdu.

BAE`de ortaya çıkan “Otoriter yönetim – seküler toplum” modelinin Suudi versiyonu, veliahtın kendi ülkesinde prensleri tasfiye ve “İleri düzey ILIMLI İSLAM” şeklinde formüle edildi. İbni Selman`ın “Ilımlı İslam” modeli, birçok kere olduğu gibi son “Çöl Davosu” toplantıları sırasında kendi dilinden şöyle özetleniyordu:

***Suudi Arabistan, radikal düşünceleri derhal yok ederek 1979 yılı öncesinde olduğu gibi ılımlı İslam`a ve normal yaşama dönecek.

***Suudi Arabistan 1979 yılından önce öyle değildi. Birçok nedenden dolayı 1979 yılından sonra Suudi Arabistan`da ve tüm bölgede ‘uyanış projesi` yayıldı.

***“Yıkıcı” niteliği bulunan “Dini uyanış projesi” 1979 yılının başlarında Suudi Arabistan`a girmeye başladı ve bu İran`daki devrimle eşzamanlı gerçekleşti. Biz, daha önce olduğu gibi tüm dünyaya, geleneklere, halklara ve dinlere açık olan ılımlı İslam`a dönüyoruz.

***Suudi Arabistanlı gençlerin yüzde 70`i 30 yaşın altında. Hayatlarının kalan 30 yılını radikal fikirlerle uğraşarak kaybetmeyecekler. Radikal düşünceleri derhal yok edeceğiz. Hoşgörülü dinimizi, gelenek ve görenekleri yansıtan normal bir hayat yaşamak istiyoruz.”

Burada İbni Selman`ın kendi deyimiyle “Yıkıcı niteliği bulunan 1979 uyanış projesinin” ürünü düşünce ve akımların ortadan kaldırılacağı söylemi, Suudi iltisaklı malum yıkıcı unsurları hedef alması yönünden kimilerince “Hoş” karşılanabilir. Ancak vaziyet bunun çok ötesindedir. Geçen süre içerisinde bu tür akımların desteklenme sebebi “İran etkisinin” sonucuydu. Ancak İran`la yaşanan rekabetin vardığı boyutlar, farklı akım ya da vekalet unsurlarıyla bu rekabetin önlenemeyecek bir niteliğe dayanmış olmasıdır. Bu açıdan örneğin Yemen`e doğrudan müdahale ya da Lübnan ve Gazze`ye dönük siyonist saldırganlığının desteklenerek finanse edilmeye başlanması, rekabet anlamında doğrudan rol almanın kendileri açısında arzettiği zorunluluğa işaretti. Kaldı ki “Ilımlı İslam” çıkışıyla birlikte Suudi`nin kendi içerisinde karşı tepki oluşturabilecek “Ulema” sınıfı hedef alındı, Selefi gelenekten olmalarına karşın tanınmış bir çok dini sima tutuklanarak zindanlara atıldı.

Ancak önemli bir nokta daha vardı;

“1979 Uyanış Projesi” salt İran, Şiilik ve “Devrim ihracı” gibi temalarla öne çıkarılarak “Sünni zemin”den yararlanma yolu tercih edildiyse de son “Ilımlı İslam” hamlesi, aslında uzun süre boyunca “Sünni zemin”den beslenenlerin Sünni hareketlere savaş ilanı anlamına gelmekteydi. Bilhassa kamusal talepleri olan ve olası seçim süreçlerinde Mısır ve diğer bazı ülkelerde ortaya çıkan İhvan gibi Sünni dünyanın mutedil hareketlerinin ortaya koyduğu seçim başarısı, saltanata dayalı Arap rejimlerinde derin bir endişeye sebep oldu. Nitekim saltanat rejimleri açısından artık İran veya İran bağlantılı hareketler olduğu kadar kamusal taleplerle öne çıkan Sünni hareketler, saltanatların güvenliği ve sürekliliği açısından daha “Yakın tehlike” haline gelmişti. Artık “Ilımlı İslam” görüntü itibariyle Suudi ve yedeğindeki Arap rejimlerinin Sünni hareketleri bertaraf etme süreci şeklini alarak bir tür Sünnileri “Sünni söylemlerle” bertaraf etme iç mücadelesine dönüşmüştü. Gerçekte olan şey ise, BAE`de uygulamasını bulan otoriter rejim-seküler toplum projesi inşasının küresel söylemiydi, “Ilımlı İslam” söylemi.

Selefi unsurlarla beraber mutedil Sünni akımların da hedefe konulması, “Ilımlı İslam” projesi açısından doğal olarak ne tür somut alternatiflerin ortaya konulabileceği beklentilerini oluşturmaktadır. Batı tarzı popüler kültürün gençliğin yeni gözdesi haline getirilme çabaları, aslında “ILIMLI İSLAM” projelerinin genel bir sonucudur ve Suudi hanedanı şu anda bu projeye yoğunlaşmış durumdadır. Bilinen gerçeklerdendir ki, İslam adına ortaya çıkarılan “Yıkıcı” fikir ve akımlarla “Ilımlı” söylem ve projeler her ne kadar birbirlerinin alternatifiymiş gibi takdim edilse de aslında her iki proje de aynı çubuğun jelatinlere sarılmış iki farklı ucundan başka bir şey değildir. İhtiyaca binaen çubuğun farklı uçları birbirlerine alternatifmiş gibi takdim edilebilmektedir.

Kamusal talepleri olan islami akımları bertaraf etme projesi, BAE ve Mısır`dan sonra Suudi`nin de benimsediği, en çarpıcı sonucunun siyonist rejimle alenen bütünleşme şeklinde ortaya çıktığı Amerikan uşaklığının yeni bir yüzü, değişik bir evresidir.

Artık sıra, siyonistlere daha fazla nefes aldıracak bölgesel hamleleri doğrudan başlatma safhasına gelmişti.

İran ve bağlantılı unsurlar zaten hedefteydi. Yeni hedef, kaosun İran içlerine taşınma çabaları…

Türkiye ve bağlantılı olarak Katar`ın yeni hedefler haline gelmesi…

Siyasal hayatta varlık gösterebilecek İhvan`ın denklem dışına çıkarılmasından sonra HAMAS`ın Filistinliler açısından alternatif olmaktan çıkarılmaya çalışılması…

Trump`un beklenen “Büyük barış planı” ile Kudüs`ün tamamen israil`e bırakılmak istenmesi… vb.

(Devam edecek)