Riyad`da BM Genel Sekreteri ile görüşen Suudi Dışişleri Bakanı Adil El Cubeyr, “İslam Ordusu” diye tabir edilen koalisyon çerçevesinde Suriye`ye asker göndermeyi konuştuklarını açıkladı.
Yaşanan keşmekeşliğin yanı sıra son günlerin kimyasal tantanaları ve üçlü Batılı koalisyonun füze saldırısından sonra Suudi`nin bu noktaya gelmiş olması, sahadaki şartlar ve oluşacak muhtemel dengelerin kaçınılmaz bir sonucu gibi durmaktadır. Başka bir deyişle Suudi-israil ekseni artık kendini böyle bir adım atmaya mecbur hissetmektedir.
Yakın zamanda Trump`ın “"Orada bulunmamızın tek nedeni IŞİD'di. Başka bir nedeni yoktu. Bu hedefe büyük ölçüde ulaştık. Bırakalım başkaları Suriye'yle ilgilensin" diyerek Suriye`den askerlerini çekecekleri açıklamasını hatırlarsınız. Peşinden fiili kral İbni Selman “ABD`nin bir müddet daha Suriye`de kalması gerekir” açıklamasını yapmış ve Trump “Suudiler kalmamızı istiyorsa askerlerimizin masraflarını karşılamalıdırlar demişti. Şüphesiz ki Suriye sahasının Amerikalılar tarafından boşaltılması şimdilik pek olası görünmüyor. Ancak Trump`ın bunu dile getirmesi bile Suudi-israil ikilisini fazlasıyla tedirgin etmeye yetti. Çekilme konusu Pentagon ile Beyaz Saray arasında bir bilmeceye dönüşürken baş gösteren kimyasal manevra, bir anda Batı ittifakı ile Ruslar arasında savaş rüzgarlarının esmesine neden oldu. Trump-Macron-May üçlüsünün estirdiği sert savaş rüzgarları, Suriye sahasında Ruslarla “Büyük” bir savaşın patlayacağı senaryolarını beraberinde getirdi. Açık tehditler havada uçuşmaya başladı. Artık Suriye hedeflerine karşı yapılması düşünülen “Geniş kapsamlı” saldırı tehditleri, Batı ittifakı için geri dönülemez bir “Onur kurtarma” savaşına dönüştü. Derken beklenen saldırı gerçekleşti, ancak umulanın aksine “geniş çaplı” değil, hedefi ve sonucu belirsiz sönük bir düzeyde kaldı. Bu durum ister istemez saldırı öncesi karşılıklı restleşmeler sırasında yürütülen “perde arkası” diplomasisinin “Sembolik” bir saldırı ile yetinilmesi üzerinde uzlaşının sağlandığını ortaya koydu.
Gerçekte yaşanan saldırı, ne Suudi`nin ne de israil`in beklentilerini karşılamamıştı. Sadece Amerika ve müttefikleri için bir “Onur kurtarma” operasyonuyla sınırlı kalmıştı. Dolayısıyla bu durum, hem israil hem de müttefiki Suudi kanadında büyük bir hayal kırıklığını beraberinde getirdi. Füze saldırısı sonrası israil medyası ve siyasi çevrelerden gelen değerlendirmeler şaşkınlık ve hayal kırıklığını yansıtmaktaydı.
Saldırı sonrasında israilli bir yetkili “‘Üçlü saldırı İran`ı durdurmayacak, çünkü saldırı ve saldırı aracılığıyla verilen mesaj çok zayıftı`` derken; İsrail kanal 10 televizyonu şu yorumu yapmaktaydı: “Saldırı sınırlıydı ve Suriye`de bir şey değiştireceğe benzemiyor. Şu açık ki Batı, ABD kararıyla Suriye`den uzaklaşma kararı verdi.”
İsrailli bir yorumcu “ABD`nin saldırısı hiçbir şey ifade etmiyor. Sahada Esad kazandı. Biz, İran ve İran`ın Suriye`deki nüfuzu ile savaşta yalnız kalacağız ve onlar İsrail`e darbe vurmaya hazırlanıyor`` değerlendirmesinde bulunurken; Yediohot Ahronot gazetesi de “ABD, Fransa ve İngiltere Esad`a karşı caydırıcı olmak hedefiyle vurdularsa, bunu başaramadıklarını söyleyebiliriz. Trump, May ve Macron Esad`a kırmızı kart göstermek istediler; ama soluk bir sarı kart gösterebildiler. Trump`ın füzeleri zekiydi ve elde var sıfır” değerlendirmesinde bulunuyordu.
Devasa tehditlere oranla etkisiz kalan üçlü saldırı, israil`e büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Çünkü israil, ABD`deki lobiler ve Suud hanedanı, geniş ve sonuç alıcı bir saldırı için ellerindeki tüm imkanları seferber etmiş, her türlü imkan ve araçlarla baskı uygulamıştı. Beklentinin ayyuka çıktığı saldırının sonucu tabii ki hayal kırıklığı olacaktı.
ABD`nin beklentileri karşılamayan bu “Pasif” tavrının İran`dan Lübnan`a uzanan hatta İran etkisini bertaraf edemeyeceği yönündeki düşünce, Suudi-israil eksenini tedirgin etmekle kalmıyor, doğrudan kendilerinin bir şeyler yapması gerektiği fikrinin öne çıkmasını beraberinde getiriyor.
Bu yönde ilk adımı israil atmış bulunuyor. Daha önce sadece Lübnan`a gittiğini iddia ettiği “Silah konvoylarını” vuran israil, üçlü saldırı öncesi T-4 üssüne düzenlediği hava saldırısıyla ilk defa doğrudan İran askerilerini hedef almış oldu.
Suriye`den asker çekmenin hala Trump`ın gündeminde olduğu bir esnada Suudi`nin Suriye`ye asker gönderme arzusunu ortaya koyması, Tel Aviv`e hakim olan İran etkisi kaygısının Riyad`daki yansıması olarak öne çıkıyor.
Wall Street Journal (WSJ) gazetesi Suriye'den çekilmek isteyen ABD Başkanı Donald Trump'ın, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Amerikan askerlerinin yerine Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar askerlerinin konuşlanması için temaslar yürüttüğünü yazdı. Şu sıralar “İslam Ordusu” namındaki koalisyonun askeri tatbikatlar yürütmesi belki de Suudi öncülüğündeki mezkur güçlerin Suriye`ye asker göndermesinin ilk adımı olabilir.
Bakalım, ABD`nin kendi askerleriyle değiştiremediği Suriye`deki dengeyi ve “İran`ı dizginleme” politikasını israil destekli Suudi askeri gücü değiştirebilecek mi?