Okumayan, bilgiden, tefekkürden yoksun, televizyon ve internetten beslenen, kütüphaneleri değil de kafeleri mekân edinmiş bir nesle sahibiz toplum olarak. Kaybolmuş, ölü hayatlara sahip bir nesil… Her şeyiyle yabancılaşmış, özgürlük denilince nefsi arzulardan başka bir şeyi düşünmeyen, olup biten her şeye karşı ilgisiz, hayaller âleminde kendince bir dünya kurmuş, asi, bencil, kendi kaderiyle bile ilgilenmeyen bir nesil…
Geçen bir dostumla sohbet ediyorduk. Söz gençlerden açıldı. Acı acı güldü dostum. Doksanlı yılların gençliği dava gençliğiydi dedi dostum. On beş yaşında davanın ağır yükünü omuzlamış bir gençliğimiz vardı. Davası için canını feda etmekten çekinmeyen on üç-on dört yaşlarında gençlerimiz vardı. Onlar şimdi orta yaşlı insanlar haline geldi. Yine birçok yükü onlar çekiyor. Yarın, öbür gün bu nesil dünyamızdan ellerini çektikleri zaman İslam davasının yükünü kim omuzlayacak? Sosyal medyadan başka bir şey bilmeyen, yirmili yaşlara geldikleri halde Seyyid Kutup`tan, Mevdudi`den, Mutahhari`den, Fethi Yeken`den doğru dürüst bir şey okumamış gençler mi?
O dostla aynı düşünceye sahip olduğumu üzüntüyle fark ettim. Gerçi altın değerinde gençlerimiz yok değil ama bunlar o kadar az ki!
Evet, ölü hayatlara sahip bir nesil yetişiyor, bilgi ve bilinçten yoksun bir nesil… Bu konuda Türkiye Müslümanları olarak oturup ciddi bir öz eleştiri yapmamız lazım. Neden gençlerimizi kaybediyoruz? Neden istediğimiz bilinç ve donanıma sahip, zamanını ve toplumunu tanıyan, dostu ve düşmanından haberdar, ümmetinin kaderiyle ilgilenen, özgür ve adil bir dünyanın varlığı için çırpınan, dert sahibi, dava sahibi bir nesil inşa edemiyoruz? Bunun üzerine yoğunlaşmalı, kafa yormalı, yeni projeler üretmeli, bu konuda varsa hata ve eksikliklerimiz, gidermeliyiz.
Bugünün Müslümanları olarak âcizane kanaatim arzuladığımız bir neslin inşasında var olan başarısızlığımızın üç temel nedeni var. Başka nedenler de var tabii ki, teknolojinin hızlı gelişimi, sosyal medya ağının giderek en önemli bilgi kaynağı olmaya başlaması ve benzeri nedenler… Bence aşağıda sıralayacağım üç neden en önemlileri…
Birincisi dünyevileşmenin toplum olarak hepimizi esir alması. Genç-yaşlı günümüzün insanı korkunç bir dünyevileşme hastalığının pençesine düşmüş durumda. Ölüm ötesi hayat gündemimizde yok, ahiret bilinci yaşamımız üzerinde kalıcı etkiler bırakmıyor. Dünya sevgisi ve ölüm korkusu topumun genelinde olduğu gibi genç nesillerde de belirgin ahlak. Dünya düşkünü, ticaretinden ve rahatından başka bir şey düşünmeyen bir toplum nasıl dava sahibi, bilinçli bir nesil yetiştirebilir ki?
İkinci önemli neden genç nesille olan iletişim sorunumuz. Gençlerin dünyasına inemiyor, onlarla gönül bağı kuramıyor, gençlerle iletişimde yabancılık çekiyoruz. Modern çağın gençliğini tanımıyoruz. Otuz yıl öncenin metotlarıyla gençliği kazanmaya çalışıyoruz. Bu da bizi başarısız kılıyor. Gençlerle aramızdaki makas genişliyor ve iletişim imkânı gün geçtikçe zorlaşıyor.
Üçüncü önemli neden, dindar bir hükümetimiz var, nasıl olsa onlar bu konuda bir şeyler yapıyor rahatlığı… Ne yazık ki hükümetin bu konuda son derece başarısız olduğunu, dindar nesil söylemlerinin havada kaldığını, hükümetin eğitim ve kültür politikalarının lümpen, başı boş bir gençlik doğurduğunu, bu politikaların yabancılaşmayı daha da artırdığını söylemek zorundayız.
Kültür ve Milli Eğitim Bakanlıklarının bünyesindeki kurumların gençlere tavsiye ettikleri ve çeşitli kampanyalar sırasında okuttukları kitapların listesine bakmak bile, hükümet eliyle genç nesle nasıl bir kültürün empoze edildiğini bilmek için yeterlidir. Ne yazık ki bu bakanlıkların tavsiye edip okuttuğu kitapların ekseriyeti Batı kültürünü empoze etmeye yönelik içeriğe sahip, emperyalist Batı hayranlığını aşılayan kitaplardır.