Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç, sanatın, ruhun dışa yansıması olduğunu söyler bir kitabında. Ona göre sanat ve edebiyat maveradan, yani ötelerden gelen, ruha ait, kalbe ait bir varlıktır. Duyguları coşturması, kalbi kıpır kıpır yapması, ruhu harekete geçirmesi ondandır.

Sanatı ve edebiyatı önemsemeyen, sanat ve edebiyat adamlarını sahiplenmeyen toplumlar ve milletler zaman içerisinde ahlak ve karakter zafiyetine uğramakta; coşku ve canlılıklarını yitirmektedirler. Böyle milletlerin dilleri kısırlaşmakta, duygularını ifade edebilmek için başka uygarlıkların kapısını çalmak zorunda kalmaktadırlar. Bu da güçsüzlüğe, yabancılaşmaya öz benliğini yitirmeye, değersizleşmeye ve sömürüye yol açmaktadır.

Lütfen bu sözlerime basit birer teori gözüyle bakmayın. Bugün bizzat yaşadığımız acı gerçeklerdir bunlar. Biz bugün Batı`nın edebiyatına ve sanatına mahkûm değil miyiz? Kullandığımız kavramların, kelimelerin çoğu Batılı milletlerin dillerine ait değil mi? Ne yazık ki İslam ümmetinin kültürlü gençliği, Batının edebi ürünlerini okuduğu, Batı`nın kavram ve kelimelerini kullandığı için, zihinsel olarak Batılılaşmıştır. Artık Müslümanlar Batılılar gibi düşünmekte, Batılılar gibi hissetmekte, Batılılar gibi konuşmakta, kendi dinlerine ve milli değerlerine oryantalist bir mantıkla yaklaşmaktadır. Biz siyasal, askeri ve ekonomik açıdan Batı uygarlığına esir olduğumuz gibi, ruhen ve zihinsel açıdan da bu karanlık, inançsız, ateist uygarlığa esir olmuşuz.

Maddi ve manevi zenginliklerimizi talan eden güçlü milletlerin tahakkümünden kurtuluşun, özgür ve onurlu halklar haline gelmenin yolu, dini ve kültürel dirilişten geçer. Kültürel diriliş nasıl gerçekleşir? Güçlü bir dile sahip olmakla... Bizim olan, bizi anlatan, dinimizle, geleneksellerimizle karışık ve tanışık bir dile sahip olmakla... Bu ideali ancak büyük sanatçılar, büyük edebiyatçılar gerçekleştirebilir. Şaheserler, edebi başyapıtlar; yeni, çağdaş Mesnevi`ler, Şehname`ler, Bostan`lar, Gülistan`lar bu ideale ev sahipliği yapabilirler.

Sevgili Dostlar! Gençliğimizi hızla kaybediyoruz. Ruhları, kalpleri, zihinleri barbar Batı`nın seküler, laik, dünyevi değerleriyle kirlenmiş; dünyaya tapınan, şehvet putundan başka ma`buda inanmayan, bencil, karamsar, inançsız, gayesiz gençliğe sahip çıkmanın zamanı gelmedi mi? Bu zavallı ruhlara yüce İslam`ın diriltici nefesini üfleyecek, onları materyalizm cehenneminden kurtarıp ilahi değerlerle tanıştıracak en güçlü silah sanat ve edebiyat silahıdır. Çünkü sanat ve edebiyat doğrudan doğruya kalbe hitab etmekte, duygular üzerinde sihirli bir etki yapmaktadır. Bir romanın, bir şiirin, bir sinema filminin bazen yüz binlerce kişinin ruhunda derin sarsıntılar yaratabildiğine hepimiz şahit olmaktayız.

Kısacası; özgür, onurlu, güçlü bir İslam ümmetinin sahip olması gereken şeylerden biri de güçlü bir sanat ve edebiyattır. Bizi umutlarımıza yaklaştıran edebiyatçılarımıza sahip çıkmalı, yollarını açmalıyız. Sanata ve sanatçıya değer vermeliyiz.