Peygamber-i Ekrem’in en sadık, en zahit dostlarından, yarenlerinden biri hiç kuşkusuz Ebuzer el- Gıfari’dir. Ebuzer’in Peygamber Aleyhisselam’ın yanında özel bir konumu vardı. O evini, barkını, vatanını, ailesini, her şeyini bırakıp Medine’ye, Peygamberin yanına gelmiş, varlığını İslam davasına vakfetmişti.
İşte bu Ebuzer, Mescid-i Nebevi'nin duvarına bitişik olarak kurulmuş olan ve "suffa" adı verilen yerde yoksul sahabeler ile birlikte yaşarken, Ümmü Zer ile evliliği sonrası Medine’nin dışında, Medine’yi kuşbakışı gören bir tepede eşiyle birlikte bir çadırda yaşamaya başladı.
Yoksul Ebuzer, İslam Ordularının fetihleri sonrası payına düşen ganimetlerle müreffeh bir hayatı sürdürme imkanına kavuşmasına rağmen mütevazi, zahitçe yaşamını sürdürdü. Eline geçen her şeyi Allah yolunda infak etti.
Bir gün bir dostu Ebuzer’in küçük, yoksul çadırına misafir oldu. Adam, çadırın içine girince büyük bir şaşkınlığa uğradı. Çadırda eski püskü birkaç kap kacağın dışında eşya namına hiçbir şey yoktu. Ebuzer’in dostu şaşkın bir halde sordu; “Ebuzer, eşyanız nerde? Ne yaptınız eşyanıza?”
Ebuzer, son derece sakin bir sesle şu cevabı verdi; “Bizim başka bir evimiz daha var. Sürekli kalacağımız bir ev… En güzel eşyalarımızı o evimize gönderiyoruz.”
Evet, canlar, başka bir evimiz daha var. Ebedi olarak kalacağımız bir ev… Hep içinde yaşayacağız… Ama ne yazık ki o evimizi mamur etmek, güzel eşyalarla döşemek için çoğumuzun hiçbir çabası yok.
Öyle bir evin varlığına inanıyoruz, öyle bir eve kavuşmanın hayaliyle yaşıyoruz; hangimize sorulsa elbette cennet var, ahiret yurdu haktır ve orada ebedi kalacağız diye cevap veririz. Lakin misafir olduğumuz, geçici bir süre kalacağımız şimdiki evimize, dünyadaki evimize gösterdiğimiz özenin, ilginin çok azını asıl evimize gösteriyoruz.
En fazla seksen, doksan yıl yaşayacağımız bu dünya evimizi süslemek, güzel eşyalarla döşemek için gece gündüz didinip duruyoruz. Devasa paralar harcıyoruz… Bu evimizi güzelleştirmek için adeta çırpınıyoruz. Öbür evimizi, kalıcı evimizi dayayıp döşemek içinse çok cimri davranıyor, ebedi evimizin harabeye dönmesini umursamıyoruz.
Akıllı bir insanın yapacağı iş mi bu? Gafletin neresinden dönülse kârdır. Haydi, Peygamber dostu Ebuzer’in çağrısına kulak vermeye… Diğer evimizi, gerçek evimizi güzel eşyalarla dayayıp süslemeye, içinde güzel bir hayatın geçirilmesine uygun hale getirmeye var mısınız? Haydi infaklarımızla, sadakalarımızla, yardımlarımızla, zekatlarımızla ebedi evimizi, öteki evimizi mamur etmeye…
Bugün öteki evimizi güzel eşyalarla süslemek için iyi bir fırsat geçmiş elimize… Gazze’de, Beyrut’ta, Filistin’de, Lübnan’da ümmetin mazlum evlatları ümmetin en azılı düşmanlarının zulmü altında kan ağlıyor. Kış geldi, dondurucu soğuklar başladı. Milyonlarca Müslüman kadın, çocuk, erkek, kardeşlerimiz, azizlerimiz bir tas çorbaya, bir lokma ekmeğe, kendilerini ısıtacak bir battaniyeye, başlarını sokacak bir çadıra muhtaç. Elleri soğuktan donan minik yavrular, kucaklarındaki boş kaplarla kendilerine uzanacak yardım ellerini bekliyorlar. Açlar, çıplaklar, donuyorlar… Ölüyorlar! Evet, ölüyorlar… Açlıktan, soğuktan, ilaçsızlıktan ölüyorlar.
Allah aşkına; onları zalimlerden kurtaracak gücümüz yoksa direnişin yardımına koşmaktan acizsek, azgın düşmanın karşısında boynumuz bükükse infakımız da mı yok? Ne bekliyoruz? Öteki evimizi güzel eşyalarla süslemek için daha ne bekliyoruz? Umut Kervanı, Yetimler Vakfı gibi yardım kuruluşlarının gönüllüleri esir alınmayı, yaralanmayı, hatta öldürülmeyi bile göze alıp Gazze’ye, Beyrut’a, aç ve çıplak kardeşlerine yardım ulaştırmak için seferber olmuşlar. İnfaklarımızla bu mukaddes seferberliğe katkı sunmak için daha neyin olmasını bekliyoruz?