En az iki asırdır bu topraklarda aşırı Batıcı, Batının çıkarlarına hizmet etmeyi görev bilen, varlığının Batının desteğine borçlu olduğuna inanan örgütlü bir egemen güç var. Bu örgütlü, silahlı güç iki asırdır devlete hâkim… Osmanlıyı yıkıma götüren Jön Türkler ve İttihat Terakki’nin başında bunlar vardı. Hürriyet bahanesiyle Tanzimat ve Meşrutiyet darbelerini gerçekleştiren, Siyonistlerin tertiplediği Hareket Ordusuyla, Osmanlının Başkenti İstanbul’u basıp Abdülhamid’i tahttan indiren, son dönem Osmanlı padişahlarını birer kukla gibi kullanmaya kalkışan hep bunlardı. Haktan ve halktan görünerek, İngilizlerin de yardımıyla Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan devlette de gücü onlar ele geçirdiler.

Evet, faşizme kadar uzanan bir milliyetçilik anlayışına sahip, dine ve dindarlara tahammülsüz, katı laikçiliğe inanan, Batılı yaşam tarzını zorla halka benimsetmek için sayısız askeri darbe ve katliam gerçekleştirmekten çekinmemiş ve kendilerini şu an Kemalist diye adlandıran bu örgütlü güç hiçbir şekilde iktidarı paylaşmaktan yana değil. 

Bunlar istiyorlar ki her şey şakacıktan yapılsın, istensin… İktidarlarını sarsacak, çıkarlarını tehlikeye atacak hiçbir girişime, değişime, hatta gelişime tahammülleri yoktur. İstiyorlar ki Batılı efendilerinin icadı olan Demokrasi sadece sözde kalsın. Halkın iradesi, özgürlükler, insan hakları, ülke kaynaklarının hakça paylaşımı, adalet, halkın taleplerinin, benimsediği değerlerin yönetime yansıması sadece lafta olsun.

Bu ülkede sayısız parti kuruldu, halkın seçtiği binlerce milletvekili mecliste, kocaman puntolarla yazılmış, “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazısı altında sözde siyaset yaptı. Ama bu partilerin ve halkın temsilcileri olsunlar diye meclise gönderdikleri milletvekillerinin büyük çoğunluğu devlete egemen olan bu örgütlü güce, zulümlerine, haksızlıklarına, sömürüsüne, talanına muhalefet etmeyi göze alamadı. Çoğu, dostlar alışverişte görsünler anlayışıyla, halkın gözünü boyayan süslü sloganlarla ve şakacıktan muhalefet yaptılar. Halkın sesine kulak vermek isteyip halkın taleplerini dillendirmeye çalışan vicdan sahibi siyasetçileri ise derhal susturdular. Kumpaslarla, iftiralarla, iğrenç algılarla, küçük düşürerek, olmadı askeri darbelerle onları etkisiz hale getirdiler.

İstiyorlar ki HÜDA PAR da aynısını, şakacıktan siyaset yapsın… O zaman önünü sonuna kadar açacaklar, her türlü desteği de verecekler. İnsan haklarından bahsetsin, özgürlükçü kesilsin, din iman desin, bağırıp çağırsın ama mayınlı tarlaya girmesin. Yani gerçekten özgürlüklerin, insan haklarının, adaletin, bağımsızlığın, insanca ve Müslümanca yaşamanın önünü açacak, ülkeyi ve halkı özgür ve bağımsız yarınlara taşıyacak talepleri dillendirmesin, uyuyan ve kendini özgür sanan halkı uyandırmasın… 

Demokrasi masallarını, insan hakları palavralarını, özgürlük naralarını dillerinden düşürmeyenler; HÜDA PAR ne yaptı ki bu kadar çılgına döndünüz? HÜDA PAR hangi nasırınıza bastı ki böyle şeytan çarpmışa döndünüz?

Siz de biliyorsunuz ki HÜDA PAR, askeri diktatörlük döneminin ürünü olan Anayasanın yerine gerçekten halkın iradesine ipotek koymayan, taleplerini önemseyen, değer ve inançlarına düşmanlık yapmayan, sivil ve özgürlükçü bir anayasa gelsin istiyor. HÜDA PAR, toplumsal barış ve huzurun, Türkiye’de yaşayan farklı millet ve kavimlerin arasındaki kardeşliğin önündeki en büyük engellerden biri olan Atatürk Milliyetçiliğinin anayasal güvence altına alınmamasını, tartışılabilmesini istiyor. Yine HÜDA PAR din düşmanlığının, askeri darbelerin, özgürlüklerin baskı altına alınmasının, düşünce özgürlüğünün suç sayılmasının bahanesi olarak kullanılan katı laiklik ilkesine giydirilen anayasa zırhının kaldırılmasını istiyor.

Bu maddelerin tartışılması neden sizleri bu kadar korkutuyor? Gerçekten demokratsanız, halkın iradesine saygılıysanız bırakın halk karar versin! Neden zorla dayatıyorsunuz? Neden tartışmaktan korkuyorsunuz? Haklıysanız, düşüncelerinize, inandıklarınıza güveniyorsanız, neden HÜDA PAR’ın fikirlerine fikirle değil de iftirayla, alayla, yalanlarla, linçle karşılık veriyorsunuz?