Gazze’nin, Gazze halkının ölüm karşısındaki cesareti, ölüme meydan okuması, ölümü sakince karşılaması, bu konudaki tevekkülü çoğumuzu büyük bir şaşkınlığa, bazılarımızı da dehşete düşürmüş durumda. Nasıl olur da tüylerimizi diken diken eden, kendisinden kaçmak için her türlü zillete boyun eğdiğimiz ölüm, Gazze halkına, Filistin halkına çok korkunç veya ürkütücü gelmiyor. Ölümden korkmuyorlar. Sadece savaşçılar, mücahitler, erkekler değil; kadınlar, yaşlılar, hatta çocuklar bile ölüm karşısında büyük bir olgunluk gösteriyorlar. Ölüm onları dehşete düşürmüyor.

Çünkü Filistin halkı, Gazze halkı, tıpkı Saadet Asrındaki Müslümanlarda olduğu gibi ahiret gününe inanıyorlar. Kur’an’da söylenen hakikatlere sadece dilleriyle değil, kalpleriyle de inanıyorlar. Ahiretin, cennetin, cehennemin, ölümden sonraki hayatın varlığına inanıyorlar. Ölüm onlar için yok oluş değil, gerçek hayata, sonsuz hayata ulaştıran bir köprü. O yüzden yaşamak için esarete, köleliğe, zillete boyun eğmiyorlar. Şehit olmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Şehit olanlar için taziye değil, tebrik mesajı yayınlıyorlar. Ölüm onları sonsuz saadete, cennete kavuşturacağı için onunla dostlar.

İşte Gazze halkını, Filistin halkını ayrıcalıklı, efsanevi, destansı, cesur, kahraman kılan, izzet ve onurun zirvesine taşıyan, dünyevi bağlardan azade kılan etken: Ahiret bilinci…

Bizim en büyük sorunumuz işte bu… Ahiret bilinci konusundaki zayıf imanımız…

Bizi Filistin halkından, Gazze halkından uzaklaştıran, yabancılaştıran, ihlas, takva ve manevi hazlardan mahrum eden, ruhlarımızı susuz, kuru, bakir bir tarlaya dönüştüren, stres ve mutsuzluk girdabı içinde boğan en büyük sebep ahiret bilincinin olmamasıdır. Ahiret bilincini verebilecek en önemli etkenlerden biri de ölüm gerçeğiyle yüzleşmek, ölüm üzerinde tefekküre dalmaktır.

Gazze halkı ne kadar ölümden korkmuyorsa, biz o oranda ölümden korkuyor ve ürküyoruz. Bizi, yani günümüz toplumlarını, halkları, gençliği dini ve ahlaki değerlerden uzaklaştıran en önemli etken kanaatimce ölüm olgusuna yabancılaşmadır. Toplumumuz, özellikle de gençlerimiz ölümü unuttu. Ölüm olgusunun hayatımızda yeri kalmadı. Hayatımız tamamıyla dünya endeksli. Dünya sevgisi, dünyaya ve dünyevi zevklere tapınma, ahlaki ve hatta insani anlamda korkunç bir çöküş ve çürüme getirdi. Halbuki insanımızın, gençliğimizin dünya hayatının geçici olduğunu, ölüm gerçeğinin olduğunu ve fani dünyaya bedel ebedi bir cennetin bizi beklediğini bilmesi gerekiyor. Bunu bilirse Gazze’deki olağanüstü destanı da anlar, idrak eder.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle ölüm bir yok oluş değil, ebedi hayata bir geçiştir. Fani dünyadan ebedi yurda bir göç ediştir. Sonsuz, ölümsüz, asıl öz olan ruhun, yani asıl varlığımızın dünya hayatı için kendisine giydirilmiş ve toprak olmaya mahkûm beden zindanından kurtulup esenlik yurduna kavuşmasıdır. Merhum Mevdudi’nin eşinin onun cenazesi başında evlatlarına söylediği gibi, ruhun kendisine giydirilmiş ceset elbisesinden ayrılmasıdır.

Allah bizden iyi insanlar olmamızı istiyor. Hayatımızı anlamlandırmamızı, değerli varlıklar haline gelmemizi istiyor. Mutluluğun kendisine bağlılıkta ve kullukta olduğunu söylüyor. Gerçekten de iyi olan, güzel olan ne varsa Allah merkezli bir hayatın kaynağının o değerler olduğunu görüyoruz. Yüce Rabbimiz, dünyanın ahiretin tarlası olduğunu, kendisine kulluk için geçici bir süre dünyaya gönderildiğimizi vahiy yoluyla bize bildiriyor ve sanatını en iyi bilenin o sanatın sanatçısı olduğu konusunda ikna edici deliller sunuyor.

İyi bir dünyaya, barış ve adalet dolu bir dünyaya, sonsuzluk iklimine ulaştıracak bir dünyaya, ahiretin tarlası olacak bir dünyaya, ebedi esenlik yurduna kavuşturacak bir dünyaya sahip olmak için Allah merkezli bir hayatın şart olduğunu bilmemiz lazım.

Gazze halkı, Filistin halkı bunu başardı. Allah merkezli bir hayata teslim oldu ve onurun, cesaretin, izzetin zirvesine tırmandı. İnsanlığın kaderini değiştirecek mucizelere imza attı ve imza atmaya devam ediyor.

Gazze insanlık için bir mektep oldu: Ahiret bilincinin nelere kadir olduğunu ispatlayan bir mektep…