Dinini ciddiye alan, dinin hizmetkârı olmak isteyen, dindar her fert, her genç memleket sevdalısı olmalı; memleketini sevmeli. Doğup büyüdüğü, havasını teneffüs ettiği, kucağında yetiştiği topraklara muhabbet duymalı.
Bu memleket, bu topraklar, doğusuyla batısıyla İslam’ındır. Dindar atalarımızın çabalarıyla mamur olmuş, bugünlere gelmiştir. İslam’ın kokusu bu toprakların her tarafına sinmiş durumdadır. Yüce İslam bu topraklarda hükümet olmuş, asırlarca hakimiyetini sürdürmüştür. İslami mimarinin en güzel örnekleriyle, asırlık cami, medrese, kervansaray, çeşme ve köprülerle süslenmiş, İslam’ın rengine bürünmüştür bu topraklar.
Bu memleketin her bir karışında on binlerce İslam evladının, İslam şehidinin mübarek kanları vardır. Akif’in deyimiyle toprağını sıksan şüheda fışkıracak. Moğolların, Haçlıların, çağdaş emperyalist güçlerin, istilacı Batının barbar saldırılarına karşı kadınıyla erkeğiyle canlarını feda edip bu toprakları koruyan, istiklal savaşı veren, özgürleştiren hep dindarlar olmuştur. İslam alimleri olmuştur.
Bu topraklar, bu memleket İslam kültürüyle yoğrulmuş, binlerce veli, mutasavvıf, alim, mütefekkir yetiştirmiştir. Dolaşın memleketin her yerinde, şehirlerden tutun köylere kadar mutlaka bir Allah dostunun ziyaretgah haline gelmiş türbesi veya makamı vardır. Peygamberler, evliyalar, şehitler diyarıdır bu topraklar.
Her bir dindar fert, dindar genç bu toprakların asıl sahiplerinin Müslüman halk olduğunun bilincinde olmalı, ona göre davranmalı, sahip çıkmalı, korumalı…
Bu memleketin gerçek sahipleri kaba kuvvetle, istilayla, işgalle, sinsi tuzak ve hilelerle kültürlerini, yaşam tarzlarını, yoz değer ve öğretilerini, bozuk ideolojilerini halka dayatan Haçlılar, onların yerli işbirlikçileri, paralı askerleri, Batı hayranları değildir. Asla değildir ve olmamalıdır.
O yüzden Müslüman dinmeyen bir gayret, bitmeyen bir umutla bu memlekete, bu halka sahip çıkmalı. Kendi halkını sevmeli, acımalı, merhamet dolu olmalı. Bir yabancı gibi davranmamalı. Toplumsal yozlaşma, ahlaki savrulma karşısında ümitsizliğe kapılıp halkını düşman gibi görüp ötekileştirmemeli. Her anlamda zayıf düşürülmüş, bilinçli olarak cahil bırakılmış, diniyle arasına kalın duvarlar örülüp karanlık perdeler çekilmiş; kültürel, ekonomik, siyasi olarak zaafa uğratılmış bu mustazaf halkı; zalimlerin, şer odakların, batıl ideolojilerin insafına terk etmemeli. Onların kucağına itmemeli. Hikmetle, sabırla, tahammüle onları Rableriyle, dinleriyle barıştırmanın mücadelesini vermeli.
Her dindar memleket evladı hem bu toprakların hem de bu halkın gerçek dostu olduğu şuuruyla bu ülkeyi, bu halkı kalkındırmak, ihya etmek için sanata, edebiyata, bilime, bilgiye dört elle sarılmalı; bu ülkenin, bu halkın makus talihini değiştirmek için ne gerekiyorsa yapmalı.