Biliyorsunuz, Yasin ve arkadaşlarının hunharca katledildikleri günlerin yıldönümünü yaşıyoruz. Korkunç bir vahşetti. Bu olay karşımızdaki düşmanın fırsat bulduğu an ne kadar vahşi ve acımasız olabileceğini göstermesi bakımından ibret dolu bir olay. Gerçekten insan imanını kaybedince, Allah’tan uzaklaşınca, Allah ile gönül bağı kopunca canavarlaşabiliyor. İnsani tüm özellik ve değerlerini kaybedip vahşi bir hayvana dönüşebiliyor.
Bugün dünyada yaşanan vahşi cinayetlerin, katliamların, tüyleri diken diken eden kıyımların ve daha nice insanlık dışı uygulamanın vaki olması insanın Allah’tan uzaklaşması sebebiyledir. “Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık ama o Allah’tan uzaklaşma sebebiyle en aşağılık hayvandan daha aşağı seviyeye düştü” mealindeki ayeti kerime bunu veciz bir şekilde ifade ediyor.
Biz bugünün Müslümanları, Mücadeleci Müslümanları, İslam dinini, bu dinin yüce, diriltici kurallarını, değerlerini, öğretilerini toplumsal, siyasal hayata hâkim kılma arzu ve hedefindeki Müslümanlar, hakikaten biz çok büyük zorluk ve sıkıntılarla karşı karşıyayız. Dört bir taraftan üzerimize musibetler yağmur gibi yağıyor. Muhammedi İslam, avuçtaki bir kor misali… Bu dini sahiplenen, bu dini savunan insanlara her taraftan korkunç saldırılar oluyor; çok yönlü saldırlar… Psikolojik, ekonomik, kültürel, siyasi, askeri saldırılar. Yoğun bir karalama bombardımanı, ötekileştirmeye yönelik müthiş bir algı operasyonu… Küçümseme, alaya alma, kötü gösterme, yeri gelince sindirme, katletme ve daha nice saldırılar…
Kuşkusuz peygamberlerin yolu çilelerle doludur. Cennete giden yol diken tarlalarıyla doludur. Allah’ın rızasına ve O’nun cennetine talip Müslümanlar karşılaşacakları bela ve musibetler karşısında sabır ve tahammül göstermek zorundalar.
Bu konuda en büyük sabrı da annelerimiz, bacılarımız, eşlerimiz, kızlarımız göstermeli… Dünyanın bin bir kandırıcı şeyle süslenip insanlara özendirildiği, kadınların dünya süsü ve meşgalesi içinde boğulup kaybolduğu böyle bir ortamda Müslüman kadının imtihanı çok daha çetindir. Hele bir de evladını, eşini, kardeşini, yakınlarını kaybetme tehlikesi varsa…
Hepimiz Yasin için ağlıyoruz. Yasin’in ve arkadaşlarının şehadeti hepimizi derinden sarsıyor ve üzüyor. Ama gelin bir de annelerine sorun. Bir anne ki daha çocuk yaştaki aziz evladının başının vahşice taşlarla ezilip katledilmesini, zılgıtların eşliğinde üzerinden arabaların geçip nazik bedeninin parçalanmasını kamera görüntüsünde izliyor. Canlı gibi… Ne büyük bir acı değil mi? Ne dehşetli bir acı! Böyle bir acıya tahammül göstermek için büyük bir sabra sahip olmak lazım.
Yasinleri yetiştiren annelerin sabrı Hazreti Zeyneb’in sabrı gibi olmalı ki bu mücadelede kocalarına, babalarına, kardeşlerine destek olabilsinler. Hazreti Zeynep gibi, Hüseyinlerin yoluna takoz koyan değil, bu yolun önünü sonuna kadar açan, bu yolun devamını sağlayan olabilsinler.
O Zeynep ki gözlerinin önünde canından çok sevdiği kardeşinin kafasını kestiler. Cennet gençlerinin göğsüne oturup mübarek başını bedeninden ayırdılar. Bunu Zeyneb’in gözleri önünde yaptılar. Yine onun gözleri önünde ailesinin, Peygamber ailesinin tüm erkeklerini vahşice öldürdüler. Kardeşlerini, yeğenlerini, oğullarını, kundaktaki bebeklerini… Sonra kestikleri başları mızrakların ucuna takıp Zeyneb’in gözleri önünde şehir şehir dolaştırdılar. Yine o sabır timsali kadının gözleri önünde atlarla İmam Hüseyin’in mübarek naaşını çiğnediler.
Zeynep tüm bunlara karşı umutsuzluğa kapılmadı, isyan etmedi, korkup kaçmadı, bir dişi aslan gibi azgın düşmana karşı hakkı haykırdı.
Evet, Yasinleri yetiştiren anneler birer Zeynep olmalı, Zeynebi sabırla kuşanmalı ki, erkeleri Hüseyin olsunlar. Yasin, Riyad, Cumali, Turan, Hasan olsunlar, gözleri arkada kalmadan şehadetin kucağına koşsunlar…