Merhum Şehit Seyyid Kutup ve Merhum İmam Humeyni Müslümanların asla laik, liberal, Demokrat ve diğer Batıcı kesimlere güvenmemeleri gerektiğini belirten, bu konuda Müslümanları uyaran İslami şahsiyetlerden sadece ikisi.

Merhum Şehit Seyyit Kutup kanıyla suladığı değerli eserlerinde defalarca Müslümanları Amerikancı, Batıcı kesimlere karşı uyarmış, onlara güvenilemeyeceğini vurgulamıştır. Yine Merhum İmam Humeyni İslam Devriminden sonra Batıcı kesimlerle iş tutmak isteyen, Amerika ve Batıya şirin gözükme sevdasındaki bazı kesimlerin,  sistemin adı Demokratik İslam Cumhuriyeti olsun teklifine şiddetle karşı çıkmış, İslam’ın kendisinden olmayan deyim ve mekteplere ihtiyacının olmadığını söylemiştir.

Gerçi yakın tarih bu iki Müslüman şahsiyetin söylediklerini doğrulayan olaylarla doludur. Mesela Cumhuriyetin kuruluşu böyle bir işbirliğinin sonucudur. Müslüman âlimler, İslami kesimler Kurtuluş Savaşında bazı haklı endişe ve sebeplerden ötürü Batıcı aydınlarla işbirliğine gittiler. Onların yalan vaatlerine, ikiyüzlü politikalarına ne yazık ki kandılar. Maslahatçı, oyalamaya yönelik söylemlerini gerçek sandılar. Onlarla omuz omuza verip işgalcileri ülkeden kovdular ama işbirliği yaptıkları Batıcıların elleriyle daha beter bir zulüm ve baskı ortamında buldular kendilerini. İslam âlimleri, İslamcılar, dindar halk kesimleri kan verdiler, can verdiler ama kazanımlarını Batıcılara kaptırdılar. Batıcıların elleriyle cehennemi yaşadılar.  Camileri ahırlara çevrildi, medrese ve diğer dini kurumları kapatıldı. İnançlarını yaşamları yasaklandı. İslam’ın adına ne varsa yok edilmek istendi.

Aynı durum o tarihlerde Mısır’da, İran’da, Cezayir’de, Tunus’ta ve daha birçok yerde yaşandı. Batılı işgalcileri yüz binlerce şehit vererek yurtlarından kovan Müslümanlar kendilerini onların kuklalarının egemenliği altında buldular.

Biz gelelim günümüze… Mısır’da çağdaş Firavun düzenine karşı ayaklanan Müslüman kesimler ne yazık ki Batıcı, liberal kesimlere fazla güvenerek bel bağladılar. Onların da desteğinden cesaret alarak meydana atıldılar. Ama efendileri Amerika ve diğer Batılı devletlerin telkin ve tavsiyelerini emir sayan Liberal, Demokrat kesimler, gruplar Müslümanları diktatör rejimin vahşi katliamlarıyla baş başa bırakarak geri çekildiler.

Yine Tunus… İlk günden beri Tunuslu Müslümanlar ülkenin huzur ve barışı adına iktidarı Batıcılarla birlikte paylaşma arzusunda oldular. Mücadelelerini bu çizgide sürdürdüler. Batıcı kesimlere sayısız tavizler verdiler. Amaç orada insanca, Müslümanca bir hayatı asgari düzeyde de olsa özgürce yaşamaktı. Bu uğurda İslami hükümet iddialarından da vazgeçtiler. Ama ne oldu? Batıcılara hiçbir şekilde yaranamadılar. Batıcılar ilk fırsatta diktatörlüğe geri döndüler. Müslümanların tüm kazanımlarını ellerinden aldılar. Tunus, ne yazık ki Mısır olma yolunda. Geleceği ne yazık ki karanlık görünüyor.

Ve Sudan… Bir zamanlar dünya Müslümanları Sudan’a İslam cumhuriyeti gözüyle bakıyorlardı. Sudan’da İslami hareket yanlıları Merhum Hasan El Turabi önderliğinde ciddi bir örgütlenmeye gitmişlerdi. Ve her geçen gün güçleniyorlardı. Ama ne yazık ki şaibeli bazı askerlere, Batıya yakın bazı subayların sözde dini söylemlerine kanıp onlara güvendiler, iktidarı onlarla paylaştılar. Gelinen süreç ortada… Bugün Müslümanlara kan kusturan, israil çetesine şirin gözükmek için yapmadığı zulüm kalmayan bir diktatörlük var ülkede.

 Bir Müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz diyen şerefli Peygamberin sözüne kulak vermeli Müslümanlar ve Müslüman’dan başka Müslüman’a dost olmaz şiarını unutmamalı. Batıcılara, liberallere, Demokratlara, Komünistlere, Milliyetçilere ve diğer İslam dışı kesimlere bel bağlama, güvenme, şirin gözükme gafletinden kurtulmalı.