Avrupa’nın tarihi kuşkusuz karanlık bir tarih; vahşetlerle, barbarlıkla, hoşgörüsüzlükle, bağnazlıkla dolu bir tarih… Avrupa, asırlarca cehaletin, mezhep savaşlarının, bağnazlığın, bilgi düşmanlığının ve acımasız katliamların merkezi oldu. Her anlamda katı yüreklilerin dünyası oldu Avrupa… Az sayıdaki özgürlükçü, vicdan sahibi, insani değerlerini yitirmemiş topluluğun sesi ise barbar çoğunluğun cehennemi gürültüsü içinde kaybolup gitti.

18’inci asrın sonlarında ciddi anlamda başlayan bilimsel gelişmeler sonrası dünyanın egemenliğini ele geçiren Avrupa, dünya halklarını daha kolay ve zahmetsiz sömürebilmek için şiddet ve katliam metodunun yanı sıra aldatıcı başka metotları da devreye soktu. Şiddet ve katliamlarla boyun eğdiremediği veya bu metodun ona çok pahalıya patladığı ülkelerde yüzüne Demokrasi, Hümanizm, insan hakları maskesini geçirdi. Bu aldatıcı maskeyle uzun bir süre dünya halklarını, cahil bırakılmış mazlum ülkelerin genç nesillerini aldatmayı başardı.

Hâlbuki Avrupa aynı Avrupa’ydı. Aynı zalim, despot, vahşi, bağnaz, ötekileştirici, sömürgeci, faşist, ırkçı, istilacı, merhametsiz, zenginlikleri talan eden, kibirli, cahil Avrupa’ydı. Sadece yirminci asır Avrupa tarihini okuyan biri benim bu sözlerimin hamasi iddialar olmadığını anlar. Bu yakın çağda, Avrupa’nın, medeniyetin beşiği olarak kendini dünyaya pazarladığı bu asırda Avrupa tarafından istilaya uğramamış, sömürülmemiş, iç savaş ve kargaşaların içine düşürülmemiş ülke yok gibi. Bir oturuşta onlarca ülke ismi sayabilirsiniz. İngiltere’nin, Fransa’nın, İtalya’nın, İspanya’nın ve diğerlerinin katlettiği halkların acı dolu çığlıkları hala gök kubbeyi inletmeyi sürdürüyor.

Avrupa kendi arasında da vahşi ve merhametsiz… Çıkarlar söz konusu olunca çakallar sürüsünden farksız bir barbarlar yığını… Sözde medeni Avrupa bu son yüz yılda kendi içinde iki dünya savaşı yaşadı. Bu iki dünya savaşında birbirlerinden yüz milyonlarca insan katlettiler, birbirlerinin ülkelerini, şehirlerini yerle bir ettiler.

İşte bu sözde medeni Avrupa, yüzündeki medenilik maskesini artık çıkarma ihtiyacı hissediyor. Çünkü işe yaramıyor artık. İletişim araçlarının çoğalıp çeşitlenmesi, halklardaki uyanıklık ve bilinç seviyesinin artması sonrası kandıracak kimseyi bulamıyor. Ve en önemlisi İslam’ın gelip kapısına dayanması karşısında büyük bir panik yaşıyor. Avrupa halklarının İslam’a ilgisinin önlenememesi egemen Avrupa rejimleri için bir karabasan olmaya başladı.

Avrupa’da yaşayan Müslümanları fişliyorlar. İdeolojilerine, inandıkları fikirlere, dindar olup olmadıklarına bakmadan tüm Müslümanları öteki ilan ediyor, düşman belliyorlar. Tüm insani ve ahlaki değerlerini, söylem ve iddialarını helvadan putlar gibi yemeye başladılar. Müslümanların camilerini, derneklerini, iş yerlerini ve evlerini hedef gösteren haritalar yayınlıyorlar.

Birçok insan, özellikle Batı hayranları, Avrupa’nın bu davranışı karşısında şaşırıyor. Avrupa’nın nasıl böyle değişebildiğine hayret ediyor. Hâlbuki Avrupa her zaman aynı Avrupa idi! Hiçbir zaman medeni olmadı, olamadı. Bilimsel, teknolojik gelişme onun medeni olmasına yetmedi. Yüzüne çıkarları gereği bir maske takmıştı. İhtiyaç kalmayınca bu maskeyi çıkardı. Hepsi o kadar…

ÜMMETE BATI EMPERYALİZMİNİ TANITAN ÖNDER: İMAM HUMEYNİ

Geçen 3 Haziran Merhum İmam Humeyni’nin vefat yıl dönümüydü. Aradan otuz yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala on milyonlarca mü’min onu rahmetle anıyor. O, gerçekten dünyamızda, özellikle İslam ümmeti arasında unutulmaz bir iz bırakıp gitti. O, bize çok şey öğretti. Her şeyden önce umut aşıladı. Emperyalizmi tanıttı. Vahdetin, kardeşliğin gerekliliğini hatırlattı. O hiçbir zaman başka bir Müslüman milleti, İslami camiaları, herhangi bir İslam mezhebini düşman bellemedi. Onun tek bir düşmanı vardı; İslam topraklarını istila eden emperyalist Batı, barbar Avrupa… O asıl düşmanın, gerçek düşmanın büyük şeytan Amerika, Siyonist çete israil ve Batılı emperyalist güçler olduğunu söyledi. Müslümanların sorunlarının asıl kaynağının sömürgeci Avrupa olduğunu söyledi. Müslümanları birbirleriyle uğraşmaktan men etti. Batı emperyalizminden kurtulmanın yolunun tüm dünya Müslümanlarının vahdetinden, uhuvvetinden, kardeşliğinden geçtiğini haykırdı. Kudüs davasının ümmetin ana davası olması çabasına büyük katkıda bulundu. Onu özlüyoruz! Onu rahmetle anıyoruz!