Biz İslam ülkelerindeki halkların kadın haklarıyla ilgili, kadına şiddetle ilgili ebette birçok sorun ve sıkıntısı vardır. Toplumlarımızda kadına yönelik şiddet yok mu? Elbette var… Kadın haklarını ihlal edenler yok mu? Hem de çok… Ne yazık ki kadına gereken değer verilmiyor. Kadın layık olduğu hürmeti görmüyor.

Peki, bunun sorumlusu kim? İslam mı? İslami değerler ve öğretiler mi? Cenneti kadınların ayakları altına seren, bir anne olarak kadını kutsayan, kadını saygın bir insan, erkekle eşit bir ortak muamelesi yapan yüce dinimiz mi? Ömründe eşlerine bir fiske bile vurduğu tarihte kayıtlı olmayan, “En hayırlınız ev halkına en iyi davrananınızdır” diyen İslam Peygamberi mi? Kim?

Bir asırdır Müslüman halkları İslam mı yönetiyor? Bir asırdır Müslüman halkların başında İslami hükümetler mi var? Toplumsal yaşantımızda, aile hayatımızda, eğitim yuvalarımızda, sokak ve pazarlarımızda, medyamızda Allah’ın sözü mü geçerli? Kadına şiddetin yaygın olduğu söylenen bu nesil İslam kültür ve medeniyetinin mi ürünü? Bu nesil İslam’ın okullarında mı yetişti?

Kadına şiddet varsa, kadın hakları ihlal ediliyorsa, kadına gereken değer verilmiyorsa bunun suçlusu toplumsal hayattan uzaklaştırılan İslam değildir. En büyük suçlu kadını kişilik ve şahsiyetinden edip basit bir zevk aracı haline getirmeye çalışan Batılı yaşam tarzıdır. Yüz yıldır halklarımıza hükmeden, toplumsal hayatımızı, aile hayatımızı kontrol eden Batı uygarlığıdır.

Kadının en büyük düşmanı Batı’dır… Batılı ideolojilerdir. Batı kadını kişiliksizleştirdi. Kutsallığını yok etti. Onu değersiz bir reklam aracı haline getirdi. Feminizm gibi süslü laflarla albenili hale getirilmiş batıl ideolojileri yaygınlaştırarak, kadın hakları maskesi altında kadını savunmasız bir şekilde iman ve ahlaktan yoksun erkek yığınlarının önüne attılar.

Batı kadının dostu değildir. Kadın hakları diye bir derdi de yok. Bugün Batılı ülkelerde kadın bir eşya gibi kullanılmaktadır. Her tür ürünün tüketimi için reklam aracı yapılmakta, namus ve iffeti ayaklar altına alınmakta, vücudu teşhir edilip pazarlanmaktadır.

Bu yüzden Batı ülkelerinde kadına yönelik şiddet, tecavüz olayları korkunç derecede artmış durumdadır. Aile mefhumu, sıcak bir yuva kurma, evlilik gibi kadın ve erkeği kaynaştıran, birbirlerine yardımcı kılan olgular olmadığı için gençliği sömürülen kadın yaşlandıktan sonra bir köşeye atılmakta, kaderine terk edilmekte, sahipsiz bırakılmaktadır.

Toplumlarımızda kadına yönelik bir şiddet varsa bunun çaresi aile düşmanı, kadın düşmanı Batıya sığınmak, onların aile düşmanı sözleşmelerini, yasalarını alıp uygulamak değildir. Kadına şiddetin kaynağı olan bizzat Batının kendisi iken, kokuşmuş değer ve yasaları iken Batıdan medet ummak akıl karı değildir. Bu şiddeti, yozlaşmayı yüz kat daha artırır. Ki tüm insaf sahibi kimselerin kabul ettiği gibi İstanbul Sözleşmesi ve benzeri aile düşmanı yasaların uygulanmasından sonra kadına yönelik şiddet çok daha artmış, kadın ve erkek birbirlerine düşman iki cepheye bölünmüştür.

Toplumlarımızda kadına saygı ve hürmetin geri gelmesi, kadının hak ettiği değere kavuşması, şiddetin önlenmesi isteniyorsa aile kurumu koruma altına alınmalı, aileye düşman yasalar iptal edilmeli, kadını baş tacı eden, bir ana, bir bacı, bir eş olarak evinin sultanı kılan İslami değer ve öğretilerin önü açılmalıdır.

Kadının haklarını koruyacak olan Batı değil İslam’dır. Emperyalist çıkarları için istila ettiği, işgal ettiği ülkelerde milyonlarca kadını öldüren, başlarına bombalar, füzeler yağdıran, ırzlarına geçen aşağılık Batı ve onun kokuşmuş uygarlığı; kadına özgürlük ve hak değil, sadece zillet, kişiliksizlik, acı, sahipsizlik ve değersizlik getirir ancak.