Amerika’da iktidar değişti. Yeni yönetim işbaşına geldi. Demokratlarla Cumhuriyetçilerin seçim kavgası öyle gürültülü geçti ki dünyadaki birçok yönetim, çevre, güç odağı, Demokratların gelmesi halinde barış ve hoşgörü rüzgârları eseceği, daha az tehlikeli bir dünyaya kavuşacakları umuduna kapıldılar. Donald Trump döneminde üçüncü dünya savaşı eşiğine gelinmişti. Ondan kurtulan dünyayı güzel günler bekliyordu.

Ama yine dağ fare doğurdu. Büyük şeytan Amerika bildiğiniz gibi. Joe Biden, kabadayı Trump’un herkesin gözlerinin içine sokarak yaptığı şeytanlıkları daha sessizce, kılıfına uydurarak, aldatıcı söylemlerle, yani tilkice yapmayı sürdürüyor.

Öyle görünüyor ki güzel günlerin gelmesi için Amerika’ya umut bağlayan zavallılar başka bir baharı beklemek zorunda kalacaklar. Hatta şunu söyleyebilirim, özellikle Türkiye ve İran için daha zor günler gelebilir. Bu iki ülke bu şeytana karşı güç birliği yapmayıp enerjilerini birbirlerine karşı harcamaya devam ettikleri, birbirlerini rakip gördükleri müddetçe zor günlerden kurtulmaları hayal gibi görünüyor. Onlar için de ümmet için de Amerika ile başarılı mücadele şansı vahdet olmadan zorlu geçecek gibi.

Büyük şeytan, Türkiye ile ilgili eski defterleri tekrar gündeme getirmeye başladı. Kavala meselesi, YPG’yi silahlandırma meselesi, demokrasi ve insan hakları maskesine bürünerek iç işlerimize burnunu sokma, ortalığı karıştırma meselesi…

Amerika usanmaz, bıkmaz, ıslah olmaz… Onun tıynetinde fitne, bozgunculuk, şeytanlık var. Amerika yıkılmadıkça veya dünya gücü olma imtiyazını yitirmedikçe İslam ümmetine yönelik sorunların kaynağı olmaya devam edecek. Amerika’nın derdi; güçsüz, bağımlı, itaatkâr, zararına da olsa her göreve baş üstüne diyen bir Türkiye… Sömürge olmayı kabul etmiş, uşak, Amerika’ya hizmeti ve köleliği şeref bilen bir Türkiye…

Amerika’nın tek ve son şartı bu… Bunun dışındaki her söylem kandırmacadan başka bir şey olamaz. Karşılıklı saygıya dayalı ilişki, dost ve stratejik ortak, ortak çıkarlar, bütün bunlar masal…

Türkiye’yi yönetenler halkı oyalamaktan vazgeçmeliler artık. Gerçeği, önlerinde sadece iki seçenek olduğu gerçeğini halka ikna edici bir üslupla anlatıp, halklarıyla birlikte strateji belirlemeli, böylece halk desteğini arkalarına alarak daha güçlü bir karşı koyuşu hayata geçirebilmeli. Halk Türkiye’nin ve tüm İslam ümmetinin önünde iki yol olduğunu bilmeli: Ya zelil bir boyun eğiş, zenginlikleri talan edilecek olan bir sömürge ya da bedel ödemeyi göze almak pahasına onurlu, izzetli bir karşı koyuş, şerefli bir direniş… Halk üçüncü bir yolun, bir orta yolun olmadığını bilmeli… Türkiye, fincancı katırlarını ürkütmemek gibi bir lüksünün olmadığını bilmeli…

Türkiye, aynı dertten muzdarip, 42 yıldır Amerika’nın baskı, ambargo ve zulmü altında bulunan Müslüman ve komşu İran’la bir araya gelip, Pakistan gibi diğer İslam ülkelerini de yanına alarak Amerika’ya direnebilir ancak.

Benim sürekli bu üç ülkenin birlikteliğini gündeme getirmem bazıları için abartı sayılabilir. Ama bu konu kesinlikle sanılandan çok daha önemli… Türkiye, Amerika’nın tehdidi altında ve bu tehdit gün geçtikçe büyüyor. Öyle bir noktaya gelecek ki toprak bütünlüğümüz tehlike altına girecek. İç savaş riski doğacak ve ekonomik olarak yıkımı yaşamak zorunda kalacağız. Amerika durmayacak. Boyun eğdirinceye kadar durmayacak. Ya Amerika’nın lejyoneri bir ülke olacağız ya da izzetle direneceğiz. Ve Türkiye tek başına kesinlikle direnemez. İran, Pakistan ve diğer İslam ülkeleri de tek başlarına direnemezler.

İran 42 yıldır direniyor. Ama 42 yıldır acı çekiyor. Ambargolar altında ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Yetişmiş, değerli insanları suikastlarla katlediliyor, sürekli iç ve dış sorunlarla boğuşmak zorunda bırakılıyor.

Aynı şey Türkiye’nin de kaderi olacak… İzzetli bir iç ve dış politikayı, bağımsızlığı benimseyen bir Türkiye sürekli Amerika’nın yarattığı sorunlarla boğuşmak zorunda kalacak.

Bu gidişata dur diyebilecek tek yol İslam ümmetinin İslam’a tekrar dönüş yaparak, Allah’a ve halklarına dayanarak, birlik içinde güçlü bir direniş göstermeleridir.

Müslümanların izzeti, bağımsızlığı, özgürlüğü, kurtuluşu vahdetten geçiyor. Evet, sadece vahdetten…