İmam Humeyni, Komünizmin kalesi konumundaki Sovyetler Birliğinin son lideri Gorbaçov’a yazdığı mektubunda, Komünizmin insan fıtratına aykırı bir sistem olduğunu, bundan böyle tarihin tozlu raflarında yerini alacağını, bir daha dirilmemek üzere yok olup gitmek üzere olduğunu söylemişti. Aynı mektubunda Kapitalizmin, gücünün zirvesinde olduğunu sanan Liberal Batı kapitalizminin de can çekiştiğini, hasta adam olduğunu, onun da yok oluşunun yakın olduğunu belirtmişti. İmam, söz konusu mektubunda Gorbaçov’u İslam’a davet ederek insanlığı mutluluk ve kurtuluşa götürecek tek yolun İslam olduğunu ifade etmişti.

İmamın bu mektubundan kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği yıkıldı. Bizzat ona tapınanlar tarafından fişi çekildi. Kendilerine ve insanlığa getirdiği ağır yükün artık taşınamaz olduğunu anlayıp kendileri de bu yükün altında kalıp yok olmadan Komünizm’den vazgeçtiler. Ancak kurtuluşu İslam’da, ilahi nizamda değil de Kapitalist, Liberal Batının kapısında aradılar. Komünist ülkeler bir bir Kapitalist Batıya teslim oldu. Sovyetlerin yıkılışıyla Batı kendini dünyanın biricik sahibi, efendisi sanma gafletine düştü. Alternatifsiz, rakipsiz bir güç olma hayaline kapıldı.

Oysa İmam’ın dediği gibi Batı hasta adamdı ama bunun farkında değildi. İçten içe çürümüş, üzerinde yükseldiği tüm değerleri helvadan putlar misali yiyip bitirmiş, işe yaramaz, hantal, kendi insanına bile huzur getiremeyen bir dünya olup çıkmıştı. İnsanlık, Liberal Batının elinde can çekişiyor, mutsuzluk deryası içinde battıkça batıyor, şaşkın bir şekilde kurtarıcısını arıyor, ilahi nizamdan habersiz olduğu için de ruhundaki boşluğu doldurabilmek için akla hayale gelmeyecek saçmalıklara sığınıyor, onlarda kurtuluş arıyordu.

Batı hastaydı ama hastalığının farkında değildi. İflas etmek üzereydi ama bunu anlamak istemiyordu. Tüm insani, ahlaki değerlerini kaybetmişti, lakin bunu gizlemeye çalışıyordu. Ta ki küçük bir bakteri, bir virüs ortaya çıkıp hastalığını, çürümüşlüğünü, yok oluş zamanının geldiğini hatırlatıncaya kadar.

Uzatmak istemiyorum. Değerli okuyucular koronavirüs sonrası Batı dünyasında olup bitenleri her gün haber sitelerinde, gazetelerde, televizyonlarda görüp takip ediyorlar. Batının nasıl korkunç bir insani ve ahlaki kriz yaşadığını görüyorlar. Kendi insanına bile değer vermeyen, yaşlı, hasta ve yoksul vatandaşlarının ölümünü seyreden, onları ölüme terk eden, kendi kaderleriyle baş başa bırakan bir dünya var karşımızda.

Aslında Batı toplumları da şaşkın… Kendilerine yenilmez gibi gösterilen, hümanizmin kaynağı pohpohlamasıyla sunulan nizamlarının ne kadar güçsüz, çirkin ve adaletsiz, zalim olduğunu hissetmeye başladılar. Liderlerinin gözünde ne kadar değersiz olduklarını ne kadar çabuk gözden çıkarılabildiklerini anladılar.

Batı toplumları büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Can ve mal güvenliklerini garanti altında sanan, hep zevk ve rahatlık dolu günlerle yaşamlarını sürdürecekleri aldatmacasına kanan bu zavallı halklar korkmuş, ürkmüş, ölüm gerçeği karşısında paniğe kapılmış haldeler. Liderlerine, başlarındaki egemen nizama, taptıkları ideolojilere güvenleri kalmamış.

Hiç kuşkusuz Koronavirüs sonrası Kapitalist, Liberal Batı, kendi toplumları tarafından, ona bel bağlayıp peşinden sürüklenen diğer halklar tarafından sanık sandalyesine oturtulacak. Ve insanlar, halklar başka alternatif arayışlarına girecek.

Ülkemizde, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan Komünizm artığı gruplar hiç ümide kapılmasınlar, ellerini ovuşturmasınlar. Halkların yönlerini Komünist Çin’e çevirecekleri algısıyla zihinleri bulandırma gayretine girmesinler. Hayalleri kursaklarında kalacak çünkü. Komünizm bir daha dirilmemek üzere öldü.

İnsanlık için tek bir yol kaldı: İlahi nizama, yüce İslam’a, yaratıcıları olan Allah’a geri dönmek… Ya Allah’a dönecekler ya da içine düştükleri bu korkunç bataklıkta yok olup gidecekler.