İnsanlık, dünya bu birkaç haftadır Koronavirüs ile yatıp kalkıyor. Sanki dünyanın sonu gelmiş gibi bir hava var. Ya da öyle bir algı oluşturuluyor. İnsanlar panik içinde. On binlerin, yüz binlerin ölümüne neden olan savaşlar, depremler, doğal afetler bile böyle bir panik yaratmadı. Ülkeler diğer ülkelerle sınırlarını kapatıyor, devasa şehirler, hatta ülkeler karantinaya alınıyor. Bu arada Koronavirüs ile ilgili düşünceler, öngörüler, teoriler televizyon ekranlarını, gazete sayfalarını, sosyal medyayı gün geçtikçe daha çok meşgul ediyor.

Bazıları bu virüsü biyolojik bir saldırı olarak görüyor. İnsanlığı tutsak alan korkunç bir saldırı… Diğer bazıları ise ilahi bir gazap, bir imtihan vesilesi, uyarıcı görevini gören bir bela olarak görme eğiliminde. Batının bu virüs yoluyla insanlığı kontrol etme, makine çağının egemenliğini daha güçlü bir şekilde başlatma, korku yayarak alışkanlıkları değiştirme, yeni bir dünya inşa etme amacında olduğunu ileri sürenler de var.

 Bu virüs ilahi bir gazap da olsa, bir biyolojik saldırı da olsa birçok hakikatin ifşa olmasına vesile oldu kanaatimce. Bunlardan en önemlisi modern insanın kibrinin yerle bir olmasıdır. Modern dünya kibir ve gururda öyle azgınlaşmıştı ki, tanrılığını ilan etmediği kalmıştı. Modern insan yenilmezdi. Teknolojide geldiği aşama sayesinde yapmayacağı, başaramayacağı şey yoktu. Güç ve kudreti sonsuzdu. Haşa Allah bile onunla baş edemezdi! Öyle bir gün gelecek teknolojik imkânlarla ölüme de çare bulunacak, böylece insan ömrü ebedi olacaktı!

Ama gözle görülmeyen küçük bir virüs insanın zavallılığını, acziyetini, güçsüzlüğünü orta yere serdi. Modern kibrini yerle bir etti.

Diğer önemli hakikat insanın faniliğidir. Evet, insan fanidir, ölümlüdür, bu dünyada geçicidir. Bir virüs sayesinde insanlar ölümü tekrar tüm acılığıyla hatırladılar. Dört elle sarıldıkları, ebedi sandıkları hayatlarının bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu öğrendiler. Birçokları için dünya hayatı, dünyevi kazanımlar bir anda sıradanlaştı. Ölüm gerçeği bir karabasan gibi çöktü insanlığın üzerine.

Bu virüsün verdiği diğer bir önemli mesaj zalimlere, zalim toplumlara, zalim yönetimlere ilahi gazaptan kurtulamayacakları mesajıdır. Allah isterse gözle görünmeyen bir virüsle bile azgınları perişan edebilir, mazlumların intikamını onlardan alabilir. 

Dünya gerçekten artık zulmü, vahşeti, insanlık dışı cinayetleri, mazlum halklara yönelik katliam ve sömürüyü kaldıramayacak bir durumda. Başta İslam dünyası olmak üzere dünyanın yarısından fazlası büyük bir acı, korkunç bir baskı, alçakça bir sömürü ve soykırım altında yaşam savaşı veriyordu. Milyonlarca insanın açlıktan, hastalıklardan, savaşlardan ölmesi rutin hale gelmişti. Bu duruma sebep olan sözde uygar ülkeler, medeni halklar ise refah ve sefahat içinde günlerini gün ediyorlardı. Sömürdükleri ülkelerden akıp gelen zenginliğin kaynağını sormuyorlar, bu talanın yol açtığı acı ve mahrumiyetleri umursamıyorlardı.

Uygar! Batı da artık acıyla, ölümle, mahrumiyetle, hastalıkla tanışıyor. Daha düne kadar ebedi yaşayacaklarını sanan, şehvet ve zevkleri dışında hiçbir şeyi umursamayan insanlar korku ve panik içinde ölümden kaçmaya çalışıyor, evlerine kapanıyor. Dünya cennetini andıran kentlerin caddeleri, sokakları bomboş, koskoca şehirler karantina altında.

İnşallah bu virüs insanı kendine getirir, azgınlığından vazgeçirir. Zulüm ve sömürüden vazgeçirip faniliğini, acizliğini, zayıflığını ona hatırlatır. Ve en önemlisi diriliş ve uyanışına vesile olup yaratıcısıyla, Yüce Allah’la arasına koyduğu mesafeyi ortadan kaldırır. Onu Allah’a yöneltir, öze dönüş sürecini başlatır.

Araf Süresi 94. Ayette buyurduğu gibi musibetler ve acılar dünya halkları arasında adaleti, barışı, huzuru ve en önemlisi Allah merkezli bir yaşayışı egemen kılar inşallah. Temennimiz bu virüsün yol açtığı salgının daha büyük acılara yol açmadan bitmesidir.