Gazze, kanayan bir yaramızdır. Merhem bulamadığımız ya da bulmak istemediğimiz bir yara. Kendi kendimizi ellerimizle helak ediyoruz. Fasık birinin getirdiği habere inanmayın derken inandık. En büyük düşman nefsiniz derken onu besledik. Şeytani tüm yolları benimsedik ve bağrımıza bastık… Mazimizi unuttuk, geleceğimizi mahvettik. Umudumuzu yitirdik, cesaretimizi kaybettik. Her şeyde okyanusun ötesindeki İblisin ağzına bakıp duruyoruz, ‘o ne der acaba’ dercesine… Hep başka, hep başka, hep başka birilerinin şehit olmasını istedik… Mezarcımız bile mezar kazarken kendini değil, hep yukardakilerini uyardı…

Ölümden korkan, Allah ile buluşmaktan korkan bir ümmet haline geldik. Hiç ölmeyecekmiş gibi davranıyoruz… Yaşıyoruz demem çünkü, buna yaşam denmez… Bizler geçiniyoruz ve geçinirken de müfsitlere benzemeye çalışıyoruz. Çalışırken de başarılı olduk ve müfsit olduk… Cihad’ı unuttuk… Hayatımızdan tamamen çıkardık ve yasakladık. Onun yerine itaatkarlık ve köleliği koyduk… Batı’ya itaatkarlığı ve sekülerizme köleliği benimsedik. Geldiğimiz nokta ve halimiz ortadadır. Putperestliğe geri döndük… Herkes ayrı bir tanrı edindi… Allah diyen ya yobaz ya gerici ya aptal sanılıyor… Çocuklarımızın bile bizim dediklerimize inanmayacakları hale geldik. Kaybettik… Neslimizi kaybettik… Miras olarak onlara güzel ahlakı değil, onlara fitne olacak birkaç tane daireyi bıraktık… Kaçımız ‘veda hutbesini’ biliyor…? Kaçımız imanın en yüksek mertebesinin ne olduğunu biliyor? Biri dolara, biri euroya, biri borsaya inanıyor… Herkesin dilinde olan ‘Allah’ sadece dilimizdeki bir söz olarak kullanılıyor. Ateistlerimiz bile bunu kullanmadan konuşamıyor… Cihad’ı yitirdik ve halimize bir temaşa ediniz… Vah halimize…!

Gazze’ye yardım etmek, Gazze’yi yaşamak, Gazze’yi kendi içinde hissetmek ne demek bilir misiniz? Bilemezsiniz… Çünkü, böyle bir şey yaşamamışsınız… Dedeleriniz bunu anlardı, çükü onlar bunu yaşadılar… Biz onları bile unuttuk… Bazı günlerde siyaset ve sistem gereği hatırlıyor gibi yapıyoruz ama; bizler onlara ihanet eden bir ümmetiz… Asıl yaptığımız ihanettir.

Kaçımız onların yaşam tarzını ve fikirlerini benimsiyoruz? Kaçımız onların değerlerine sahibiz… Dedelerimiz destanlar yazdı, onların dedeleri ise dünyaya hükmetti. Bizler? Bizler ne yapıyoruz? Bizler, onların ‘düşmana karşı cihat ederken lazım’ diye kesmesini mekruh saydıkları at etini yememeye gayret ediyoruz ama; bir gün aç kalsak eşeği bile yeriz! Domuz etini yemiyoruz ama; her türlü pisliği yiyoruz…

Fatih’in İstanbul’una bir temaşa ediniz… Ne hale geldik bir düşünün… Cihad’ı terk ettik, rezil rüsva olduk… Feth edilen tüm yerleri birer birer bizden geri alıyorlar ve bizler hala demokrasi, insan hakları, hoşgörü, edebiyat, şeyhimiz, mezhebimiz, ehli-sünnetimiz diyoruz… Kâbe çoktan bizden alındı… Kabe beş yıldızlı otellerin arasında kayboldu…

Faiz haramdan çıktı, zina serbest oldu, adam öldürmek maharet oldu… Gazze’de yapılan katliamı seyretmek adetimiz oldu… İslam’a hakaret bir trend oldu… Cihadı unutmak, yasaklamak bir farz oldu. Çünkü, demokrasimize aykırı ve karşı… Cihat sadece ve sadece erkek ismi oldu… Ama eskiden mücahit yetişsin diye cihat ismi verilirdi… Uzağa gitmeye gerek yok, geç olmadan, Batı’dan korkmadan geri getirelim o cihat ruhunu. Füzeye gerek yok, nükleer silahlara gerek yok, cihat ruhuna gerek var. Gazze’ye selam, direnişe devam!