İslam âleminin tek bir yöne yönelmesinin büyük bir manası vardır… Bir Müslüman her gün beş vakit Kâbe'ye yönelerek Allah'a ibadet eder. Günde beş kere ölümü hatırlamak; beş kere kimin kulu olduğunu hatırlamak; yardım ve himaye kimden beklemesi gerektiğini hatırlamak gibi birçok mana taşıyan 'namazı' da Kâbe'ye yönelerek gerçekleştirmekteyiz… Namaz sadece bir ibadet değil, aynı zamanda bize hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiğini öğreten bir ibadettir. Güne o ibadet ile başlıyoruz… Yani, Allah'ım sana yöneldim, ancak sana kulluk ediyorum ve ancak senden yardım istiyorum, diyerek güne başlıyoruz… Bu samimi yakarışımızdan sonra hayatımızı da o yönde devam ettirmek zorundayız… Allah bizden istediği hayat tarzını Hz. İbrahim'in duasıyla bize bildirmiştir. Hatırlayın… İmam Şafii'nin (R.A.) de namaza tekbir getirdikten sonra 'iftitah' duası olarak bize önerdiği bir giriş/dua vardır… Kur’an'dan Hz. İbrahim'in sözleri şöyle: 'Şüphesiz ki ben yüzümü bir muvahhit olarak o yerleri ve gökleri yaratmış olan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim. Şüphesiz ki benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hiçbir ortağı olmayan âlemlerin rabbi olan Allah içindir. Senin ortağın yok. Ben ancak bununla emrolundum ve ben Müslümanlardanım'. Demek ki, bir Müslüman her konuda, her alanda, her halde Allah'a yönelerek yaşamak zorundadır…

Güne böyle başlayarak farklı yönlere meyletmek bir Müslüman için yanlış olacaktır. Dolayısıyla, sadece namaz kılarken değil, ticaret yaparken, mektebe giderken, dost ve arkadaş edinirken de kıblemize doğru dönmeliyiz. Cami'de ya da evimizde Kâbe'ye doğru yönelip namaz kılıp sonra Batı'ya yönelerek işler yaparsak Kitabımızın bize öğrettiği dosdoğru namazı kılmış sayılmayız… Düşüncemizi Kâbe'ye doğru düzeltmek zorundayız… Kâbe'ye dönerek namaz kılmanın bir manası da emperyalizme karşıyım, benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm sadece gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah için demektir… Batı'nın zihniyetine yönelmemektir… Amerika ne diyecek diye düşünmemektir… Biz böyle yaparsak Batı alkışlayacak diye iş yapmamaktır… Ödülü Batı'dan değil, sadece Allah'tan beklemektir…

Dünya işlerinde kimi örnek alırsak hayatımız o şekilde biçimleniyor. Baktığımız, yöneldiğimiz yer neresiyse düşüncemiz, tarzımız ve davranışımız ona benzemeye başlar… Bilim, ilim konusunu demediğimi anlıyorsunuzdur… Bilim Batı'nın özel mülkiyetinde değildir. İbn-i Heysem'in optik çalışmaları olmasaydı bugün Hubble uzay teleskobu olmazdı… Burada vurgulamak istediğim şey hayat tarzıdır. Nereye bastığımızın farkında olmalıyız… Namaz kıldığımız seccadeye ayakkabılarla basılmasını istemiyorsak beynimizin yöneldiği yönü değiştirmeliyiz… Bazıların kıblesi 'Washington', bazıların 'Londra', bazıların 'Paris'… Müslümanların kıblesi Mekke değil Kâbe'dir… Bizler Mekke'ye değil, Kâbe'ye yöneliyoruz… Kâbe ise Arabistan'ın değil, Allah'ın evidir… Hacca giden farkına varmıştır… Kâbe sıradan taşlardan yapılmış bir dört duvardan ibarettir… Bir mimari şaheser değildir… Allah o evin içinde de değildir… Allah bizleri oraya boşuna çağırmamıştır… Hac, her yıl aynı şeyleri tekrar tekrar yapmaktan ibaret değildir. Hac, insanın Allah'a doğru varlık seferidir… Âdemoğlunun yaratılış felsefesinin sembolik gösterisidir… Hayatını o eve ziyaret etmek için hazırlayan bir Müslüman mutlaka oraya varacaktır ve vardığında neden oraya çağrıldığını anlayacaktır. Ancak, seccadeye ayakkabılarıyla basanlar orada sadece sıradan taşlardan inşa edilen mimarsız bir dört duvar görecektir… Yön çok önemlidir, Müslümanın kıblesi belli olmalıdır… Müslüman her şeyin etrafında dönmemelidir…