21. Yüzyılın getirdiği sorunların başında insanların yalnızlaşması gelmektedir. Hem fiziksel hem de ruhsal yalnızlığın getirdiği sonuçlar; bencillik ve bireycilik olmuştur. Bu hususta 2018`in başında basında çıkan bir habere göre; İngiltere`de yaklaşık 9 milyon insan yalnız yaşadığı için, İngiltere hükümeti “Yalnızlık Bakanlığını” kurdu. Bu bakanlığın yalnızlık sorununa ne kadar çözüm üreteceğini zaman gösterecektir. Tabi ki bu olgunun sosyolojik, psikolojik ve ekonomik nedenleri de vardır. Bunlar bu yazının konusu olmadığı için, burada bu konulara değinilmeyecektir. Bu yazımızın konusu olarak; çocukluk yıllarında ebeveynlerin yanlış tutumlarının sonucunda ortaya çıkan bireycilik ve yalnızlığı ele alacağız.

Eğer amacımız bireysel değil de kollektif çocuk yetiştirmek ise, tutumlarımızı gözden geçirmek zorundayız. Ebeveynlerin yanlış tutumlarına bakıldığında şunlarla karşılaşmaktayız: Çocuk doğar doğmaz odasını ayırıyoruz; ağladığında ağlamasına duyarsız kalıyoruz; ağlar ağlar susar anlayışsızlığını gösteriyoruz; hâlbuki çocuk ilk iki yıl annenin yatağında uyumalı ve çocuğun ağlamalarına duyarlılık gösterilmeli. İlk iki yıl anne mutlaka çocuğuyla kalmalı, çalışıyorsa bile izin alıp, çocuğun kişilik gelişiminde çocukla birlikte vakit geçirmelidir.

Abartılı övgüler göstererek; sen harikasın, sen bir tanesin, sen çok özel birisin gibi cümlelerle muhatap olan çocuklar, kendilerini farklı gösterecek ve akranlarına üstten bakacaklarından, bu tür insanlar da toplumda kabul görmedikleri için, yalnızlığa mahkûm edilmektedirler.

Bireycilik ve bencilliği getiren diğer bir etken de sofra anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Eskiden hane halkı ortak tabaktan yemek yerken şimdiki zamanda her çocuğa özel tabak yemekleri sunulmaktadır. Senin tabağın, senin odan, senin televizyonun derken çocuk bir süre sonra her şeyi kendi hususi malı olarak görebiliyor.

Sonuç olarak demek istiyoruz ki; çocuklar anne karnında bireysel ve bencil duygularla dünyaya gelmiyorlar. Onları bu hale ebeveynlerin yanlış tutumları getirmektedir. Kollektif bir çocuk yetiştirmek istiyorsak çocuğu sadece ailemizin refahına değil, cefasına da ortak etmeliyiz. Çocuğu sosyal ortamlarda bulundurmalı, grup oyunlarına dahil etmeli, geniş aileyi tanıtmalı(teyze, dayı, hala gibi..) çocuğa bu bütünün bir parçası oldukları hissettirilmelidir. Çocuğun özel eşyaları zaruret derecesinde olmalıdır. Çocuğu ulvi bir amaca hizmet eden sosyal oluşumlara mutlaka dahil etmeli, yardımlaşma duygusu tattırılmalı, bunun sonucunda çocuğun duygusal zekâsı ve empati becerisi gelişir. Rabbim! Bizlere İslam`ı doğru anlamayı ve doğru yaşamayı nasip etsin. İslam`ı doğru yaşarsak, İslam`a göre çocuklar yetiştirmiş olacağız inşallah. İslam`a göre yetişen çocuk tabi ki bencil ve bireyci olmayacaktır.

Vesselam..