Geçen haftaki yazımızda çocuklarımızın sabırsızlığına, hazlarını erteleyemediğine

değinmiştik. Bu hafta da çocukları hızlandıran ebeveynlerden söz edeceğiz.

Çocukları sürekli bir aktiviteden diğerine sürükleyen, çocuğa kendisi için boş zaman bırakmayan, biraz boş kaldı mı hemen bir işe yöneltmek zorunda hisseden ebeveyn davranışlarını yazacağız.

Hızlandırılmış çocuk derken, iki olgudan söz ediyoruz. Biri; davranışlarında hızlılık, diğeri sosyal hayatta hızlılık. Yani çocuğa kendisi için zaman bırakmamak. Davranışlara yönelik uygulamalara örnek olarak, çocuk ile evden çıkarken:`` hadi hadi hızlı ol, geç kaldık.`` diyerek çocuğun, hazır bulunan ana yoğunlaşmasını önlüyoruz.

Bir diğer hatalı tutum örneği ise; çocuk ayakkabı bağlarını bağlarken yavaş hareket etmektedir. Biz o anda onun elinden işini alarak kendimiz ayakkabılarının bağını bağlıyoruz.

Bu davranışlarımızla aslında çocuğa şöyle bir mesaj veriyoruz.``Sen kendi işini kendi başına beceremezsin, birine ihtiyacın var.`` Çocuğun özgüvenini belirleyen önemli etkenlerden biri olan kendi başına sorumluluk alma becerisini elinden alıyoruz. Bu da çocuğa kendi kendine

yetememe hissi vermekte ve çocuğun gelişimine ciddi manada zararlar vermektedir. Çocukların neredeyse kendi başlarına kalacak vakitleri yok.

Anne- babalar, çocuklarının bir şeyle meşgul olmadan evde oturmasından huzursuzluk duyduklarını

ifade ediyorlar. Çocuklarının becerisini ve zekâsını geliştirmesine

katkıda bulunamadıklarını düşünerek kaygılanıyorlar.

Sosyal hayatta çocuğumuza zaman ayırmıyoruz. Çocuğumuz hayatı sürekli faaliyet içinde geçirmeli yoksa bir şeylerden geri kalmışız hissi oluşmakta, bu da bizi çocuğa yönelik harekete geçirmekte.

Hepimiz çocuklarımızın hayatta başarılı olmasını istiyoruz. Amenna… Ancak; başarının anlamı,

çocuğu her alanda yarış atına çevirip diğer çocuklara yetişmesini ya da onları geçmesini sağlamak değildir. Çocuklar, hayatı bu hızda yaşamak için doğmuyorlar, biz onları bu hale getiriyoruz.

Biz ebeveynler, sükûnet ve sakinliğin bir çocuğun kazanabileceği en önemli beceri olduğunu unutmamalıyız.

Özellikle öğrenme konusunda da çocukları hızlı bir programa sokmanın yarardan çok zararı bulunmaktadır.

Pek çok araştırma çocukların daha yavaş öğrendiklerinde daha iyi öğrendiğine işaret ediyor.

Rahat, az, disiplinli ve acelesiz yollarla eğitilen çocuklar daha iyi öğrenmekte ve daha uyumlu kişilikler geliştirmektedirler. Sakin ve sükûnetli ortamlarda daha kalıcı öğrenmeler gerçekleşir. Hızlandırılmış ortamlar, evet hızlı ortamlar bilgiyi öğretebilir ama bilgiyi ruhta kalıcı hale getiremez.

Çocukluk çağını bir kurstan diğerine sürüklenerek geçirmek yerine sakinliği ve sükunetini muhafaza ederek okuyarak, gezerek, doğayı keşfederek, Allah`ın sanat eserlerini temaşa ederek geçiren

çocuk, ezberlemekten çok, öğrenmeye ve bilginin peşinde koşmaya meyilli olacaktır.

Sonuç olarak; işlerinde acele ettirilen çocuklar, çocukluklarını tam anlamıyla yaşayamıyorlar.

Hayatları sürekli olarak programlandığı için bu tür çocuklarımızda özerklik duygusu gelişmiyor.

Hem okulda hem de okul dışı aktivitelerde kendisinden çok yüksek beklentiler beklenen çocuklar, bu beklentileri karşılayamadığında çeşitli psikolojik sorunlarla karşılaşabilirler.

Çocuklarımızın sakinliğini ve sükûnetini korumanız temennisi ile. Vesselam…