Kavram ve düşünce biçimlerine Kemalizm profilinden bakan bir rejimin İslami değerlere bakışını ortaya koyan bir ifade diyanet işleri... Dini değerlerle barışık olamayan bir rejimin diyanet işleri eliyle yürüttüğü faaliyetler, hac organizasyonu dışında halka tam güven veremedi. Diyanetin verdiği fetvaları, halk referans olarak kabul etmediği için kendi meşrebinin, fikrinin veya  tarikatının telkinlerini esas aldı.

 İslami şiarların, devrimlerle tırpanlanması sürecinde tepkilerin çok şiddetli bastırılması, toplumda derin bir suskun bekleyişe neden oldu ve eşi benzeri görülmeyen garip zulümlerin ektiği korku refleksi, kuşaktan kuşağa geçerek devam ediyor. Bırakın rejimin kurucusunun yaptıklarını, sembolleri dahi herkese her an bir ceza sebebi olabilecek potansiyelde görülüyor. Yakın tarihte yaşatılan acıları nesillere unutturup, karartılan geçmişin üzerine, gelecek inşa etmenin ecele faydası yok. Bir de kesinlikle gizlenmesi, karartılması mümkün olmayanlar var. Mesela ezanın 18 yıl boyunca Türkçe okutulması gibi.

Evet, İslamı; su işleri, yol ve elektrik işleri, meteoroloji işleri kabilinden görmenin bir sonucu olarak, diyanet işleri denmişti. Veya ellerinde kadeh, kahkaha atıp, hacı hoca işleri diyerek tahkirin sonucu olarak... Aslında kastedilen cenaze ve defin işleriydi. Çünkü onlar için en iyi Müslüman, ölü olandı ve dolayısıyla en iyi, en lüzumlu din de, ölü dindi. Ve dinin, hayatta değil de ölümdeki işine ihtiyaç vardı. Cenazeleri yıkayıp defnedecek görevlilerin de, tayin ve maaş işleri için zaruret arzeden bir kurum olarak doğdu diyanet işleri. Bugün gelinen noktada yüz bini aşan personeli ve devasa bütçesiyle, devlet lehine dini dışlayan laik rejimin güvencesi olması bir yana, en büyük çekincesi ve çelişkisi olarak hızla büyümeye devam ediyor.

Evet diyanet işleri özetle böyle. Ancak kurumların kimliği veya rejim yararına istimali bir yana, o kurumu birtakım iyi niyetlerle değerlendirmeye çalışanların bu çabasını görmek de müspet davranmanın gereğidir. Kutlu Doğum Haftasını başlatmak da bu açıdan önemli.

Ve bu yıl, Kutlu Doğum için  seçilen  konu. Yani kardeşlik konusu da, iyi bir seçim. Ancak dediğimiz gibi, dine ve dindarlara mesafeli laik rejime ait bir dini teşkilatın verdiği mesaj, rejimin çelişkisi nedeniyle kitlelere güven vermekten hala çok uzak. Çünkü diyanetin bahsettiği kardeşliği, herkes diyanetin bağlı olduğu rejimin yaptıklarıyla değerlendirecektir. Anlattığınız iyi güzel de, bu ülkede iman ve İslam bağları tesis edilmeden, Müslümanların kardeşlikten doğan hakları teslim edilmeden,  kardeşlik bağlarını koparan her türlü yasa, söz vs. kaldırılmadan, insanlar, anlattıklarınıza nereye kadar güvenebilir ki? Dağında, taşında “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarını görenlere, sizin devletin bir kurumu olarak, dolayısıyla da söylediklerinizin devlet adına anlaşılacağı açık olan kardeşlik vurgunuz ne kadar tesirli olabilir ki?

“Türk, övün, çalış, güven” sözlerine kompozisyon yazdırılan çocukların zihninde, sizin kardeşlik kompozisyonunuz  ne kadar uyar, bilmiyorum hiç düşündünüz mü?

Ve şehidlik gibi İslama ait kavramları, rejiminin menfaatine kullanmada,  dünyada bir numara özgünlüğe sahip olan bir ülkede, kardeşliğin de kurban seçildiğini görmek, ayrı bir güvensizlik veriyor. İslam`la hiç alakası olmayan kimseler, herhangi bir olayda laik devlet tarafında ölünce şehid sayılıyorsa, sadedinde olduğunuz kardeşliğin de aynı sonuca çıkacağından duyulan şüpheyi nasıl izale edeceksiniz.

Âlimler, hak etmeyen ve ehil olmayan kimseye ilim öğretmeyi, hırsızın eline fener vermeye benzetmişler. Kardeşlik kadar mukaddes bir İslami değeri alıp da, laik sistemin sıhhat ve selameti hatırına iman ve İslam düşmanlarıyla, dostluk ve muhabbet kurma aracına dönüştürülmeyeceğinin de garantisi yok.

İman ve İslam`ın hala baskılardan kurtulamadığı bir yerde, konuşulan kardeşliğin tek bir gayesi olmalıdır. O da, iman ve İslam`ı ayağa kaldırıp,  hükmedici kılmaktır. Evet, hedef bu ise kardeşiz demektir.