Bu haftalar, kapitalizmin görkemli mabedleri denebilecek AVM`ler, ışıltılı ve jelatinli açık simgelerle paganizmi adeta postmodern biçimde güncelleyerek, seküler odaklara gönüllü elçilik yapıyorlar.

Toplum olarak çelişkilerimizden üretilen suni gerçeklere, reel politik markası basıp, korkaklık, acizlik, tembellik, ihtilaf ve tarafgirlik gibi hastalıklarımıza ilaç diye sürdükleri ne varsa, artık hepsinin uyuşturucu etkisi iyiden iyiye azalmış durumda; ama marazın nüksettiği günlerdeyiz.

Amerikan filmlerinde, yaşaması, ölmesinden daha az riskli veya ilerisi için kullanışlı görülen ele geçirilmiş kritik kişilerin sürekli iğne vb. ilaçlarla kontrol altında tutulma sahnelerine çok rastlanır. Ve senaryolar aynıdır. Sistemde bir hata veya ihmal sonucu, beyni ve tüm biyolojik fonksiyonları hipnoz edilen esir bir şekilde kurtulur, normale döner, sonra hükmeden gücün başına bela olur. Bir iki örnek dışında ABD ve anonim şirketi için henüz filmin ikinci yarısı gerçekleşmiş gözükmüyor.

Çok basit öğeler bile, şeytan imparatorluğunun yüreğine su serpiyor. Hani Türkiye`nin de içinde bulunduğu bir dizi gelişmekte olan ülkelere tepeden bakan laborantlar, üstlerine verdikleri raporda, muhtemelen, “Kudüs gibi konularda biraz risk alsalar bile, yaşam tarzı konusunda bize bağımlı olmakta kararlı görünüyorlar, o yüzden, açıktan radikal tedbirlere başvurmak için henüz erken, kendileri de iğneleri şu an bırakmak istemiyorlar” diyorlardır. 

Kudüs, bir şehir değil medeniyet anahtarı olduğundan yüzyıllardır batı uygarlığına teslim olmuş Müslümanların, Kudüs`le ilgili düşleri, desen desen kar kristalleri gibi ya eriyor ya da yığınlar içinde kayboluyor.

Ve saat tam 00:00`da kulağımıza karanlıkta nerden geldiğini çok umursamadığımız sesler çarparken, geçici süfli heveslerin pazarını kaçıranlar, belli belirsiz tepkilerin peşinde fiyat kovalıyor: “Müslüman mahalle de çam kesip süslemiyorsa, hindi alır, hindi götürmediyse, noelli hediyeler filan, o da olmadı bir piyango bileti, yanında çerezli geceler, ha o kadar da yoksa bari bir yılbaşı kutlama mesajı. Yahu o da yoksa bari o gece bir şey kutlasın varsın adını da, konusunu da onlar belirlesin buna da razıyız.”

Bizi kendimize bırakmayacak kadar çok seven müttefiklerle mesela aynı takvimi kullanırken feda ettiğimiz Cuma`yı konuşmak, basitlik ise, ‘bilim ve teknoloji` sınıfındaki nimetleri Allah`tan değil, batılı üretici ve pazarlayıcılardan bilmek de cahilliktir.

Elimizde Kur`an gibi bir mucize varken, Firavunun sihirbazları ve sihirleri karşısında kapıldığı korkuyu üzerinden atamamış bir ruh hali ile Mısır`a kapanır ve ‘yeni yıl kutlanmaz muhasebesi yapılır` diye yorumlar dururuz.

Şimdi bizi enter tuşunun esnekliği kadar küçük görenlerin yabancısı olduğumuz kadar, iman ve salih amelin, hak ve sabır tavsiyesinin asrına illa yürüme vakti.

Şimdi bir nimet abla kuyruğu kadar sıradanlaşmış, ucuzlamış, donmuş ve savrulmuş ülke gerçeklerine mikrofon uzatıp şahsiyet sorma vakti.

Şimdi çalınmış ya da kaybolmuş hüviyet cüzdanını bulmak için ilk indiğimiz durağa varıp oradan bugüne nerelerde ne yaptık, hepsini yoklama ve gözden geçirme vakti.

                Ve her yılbaşı nümayişi; bizim kütüğü yeniden okurken AVM`lere benzetilmiş Adliye binalarında, mübaşir, bugünlerde 28 Şubatın darbeci paşalarının isimlerini okumaya başlamış. Acep ne için ola ki diye düşünmeden edemiyorsunuz. Balyoz ve Ergenekon gibi ‘biricik Fetö mağdurlarına!` ödenen trilyonlar, ilerde onlara da ödeneceği için midir bilmiyoruz. 28 Şubat`ın ölen baş mimarının dediği gibi, elbette ki “benim memurum işini bilir.” Onlar da tutuklanınca 20 yıldır içerde tutulan mağdurlarla aynı cezaevlerine konurlar, kısa bir süre turuncu tulum giyerler, sonra yaşlılık ve hastalık gerekçesiyle adilce(!) tahliye olurlar ve tazminatlarını öyle alırlar.

Elhasıl, cebinde piyango biletiyle namaza duran fukara!  Devletin eline tutuşturduğu kumar biletine, amorti bile çıkmayabilir ama mutlaka bir çelişki çıkar, güle güle harcarsın.