Ne zamana kadar namaz kılacaksak, tıpkı Kâbe gibi, Mekke-Medine gibi Kudüs de konuşulmaya devam edecektir. Ne vakte kadar Fatiha okuyacaksak, orada gazaba uğrayan Yahudileri ve yoldan sapan Hristiyanların yoluna değil kendilerine nimet verilen peygamberlerin, sıddıkların yolu olan sırat-ı Müstakime erişmek için yalvarmaya devam edeceğiz.

Ve peygamberleri(asm) hatırlayınca yine Kudüs demiş olacağız. Çünkü bakın Abdullah İbn-i Abbas radıyallahu anh ne diyor; “Kudüs`ü peygamberler(asm) bina etmiştir ve onların oturdukları yaşadıkları yerdir. Kudüs`te bir karış toprak parçası yoktur ki, orada peygamberler dua etmemiş olsun ve oraya melekler inmemiş olsunlar.” (Mu`cem-ül Buldan 5/167,169)

Kudüs şehrinin, İsra suresinde; ‘çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa`, Maide suresinde ise ‘mukaddes yer` diye vasfedilmesinin peygamberlerle ve onlara indirilen vahiyle, meleklerle, kıssalarıyla alakalı olduğu da bir gerçektir.

Yine kıyamet alametlerinden bahseden hadis-i şeriflerde ağırlıklı olarak Kudüs`ten bahsedilmesi de, adeta devranın dünya gibi yuvarlak olduğunu yani başladığı yere tekrar geri döneceğinin işaretidir. Kur`an-ı Kerimde geçmişte ilahi cezaya uğrayan Yahudilere; “eğer tekrar fesada dönerseniz biz de (size ceza vermeye) döneriz”(İsra 8) buyrulması da sanki bu döngüyü anlatmaktadır.  

Kıyamete kadar, dünyanın değişmeyecek olan ana gündem maddelerinden belki de en önemlisi, Kur`an`la lanetlenmiş olan Yahudiler arasında artarak sürecek olan savaştır. Çünkü bu hakikat ayet ile sabittir: “Ey Muhammed! İnsanlar arasında inananlara, en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah`a eş koşanları bulursun…” (Mâide 82)

Bu gerçeği görmezden gelenlerin gideceği çukur, Ben-i Nadir`in, Ben-i Kaynuka`nın, Ben-i Kureyza`nın ve Hayber`lilerin yuvarlandıkları yerdir.

Merhum Şehid Seyyid Kutub`un dediği gibi; “Bugün, yeryüzünde Yahudi`nin en büyük düşmanı Müslümanlardır. Müslümanın da en büyük düşmanı Yahudi`dir. Eğer Müslümanlar, bu savaşta bir an önce üstün çıkmak istiyorlarsa, Kur`an-ı Kerim`de İsrail oğulları ile ilgili verilen bilgileri çok iyi anlamaları gerekir. Bu bilgilerin ışığında hareket ettikleri zaman, üstün gelmelerinin an ve saatinin pek yakın olduğunu bilsinler.”

Yine bu vesileyle rahmetle andığımız Şehid Şeyh Ahmed Yasin`in 1999 senesinde verdiği röportajdaki şu müjdesini de unutmamak gerekir: “Tam olarak 2027 senesinde israil diye bir devlet olmayacaktır. Bunu Kur`an`a inanarak söylüyorum.”

Rabbim kendi rızası için ödenen bedeller hürmetine inşallah şehidlerinin ve yeryüzüne imamlar ve varisler kılacağını vadettiği direnen mustazafların kendine olan güvenini heba etmeyecektir.

Hani ilahi va`din nasıl tecelli ettiğini görüp kanaat getirmek için öyle çok eski tarihlere gitmeye de gerek yok, düşünsenize, 2009 yılında işgal rejimi için otorite diyen ve hükmettiği para, sektör ve saha olarak bir imparatorluktan farksız olan gücün, bugün yer ile yeksan olacağını kim söyleyebilirdi ki?  

Ve Kudüs özgür olduğunda, Mekke ve Medine de özgür olacaktır. İhtilafların, ayrılıkların ve bağrına saplanan fitnelerin vücudunda açtığı yaraya sürekli kül basan İslam aleminin de müjdelendiği fetihler inşallah yakındır.

İstanbul`un fethi ile nasıl ki bin yüz yıllık Bizans imparatorluğu tarihten silinmişse, Kudüs de inşallah, günümüzün içi boşalmış süper naylon ve jelatin sürülerinin sonunu getirecektir.  

Ve Kudüs`ün fethi, sadece İslam düşmanı odakların ahlaki, felsefi, ictimai, iktisadi ve siyasi çöküşü ile değil, yeryüzündeki Müslümanların Kur`an ve Sünnet ile tekrar, aklen, kalben ruhen, bedenen tekrar dirilmesiyle, itikat, ibadet, ahlak, fazilete yönelip azmetmesiyle birlikte gerçekleşecektir.

Elhasıl her secdemizde bir mi`raç saklı ise, Kudüs, bizim ümit başkentimizdir.