Eşinin evde sürekli dizi film izlediğinden yakınan beyefendi okuyucumuz şöyle soruyor:
“Dört aydır evliyiz. İşim gereği pek evde bulunmuyorum. Evde olduğum vakitte bile eşimin uygun olmayan dizi filmler izlediğini görüyordum. Defalarca uyardığım halde devam edince evden televizyonu kaldırdım. Sonra telefonunda izlediğini öğrendim. Telefonu da elinden aldım. “Ben bunalıyorum” diyor, çok öfkeleniyor. Ne yapayım.”
Öncelikle yeni olması hasebiyle evliliğiniz Hayırlı mübarek olsun. Dört aylık bir yuvada bazı endişeler ve tedbirler için erken uyarısını yaparak başlayalım.
Yeni evlenenler için şöyle birkaç yıllık zaman, birbirini tanıma süreci olarak görüldüğünden acele tavırlar doğru bile olsa yanlış telakki edilebilir bunu da hatırlatalım.
Yalnızlık Allah`a mahsustur. Tabi bu hakikati hedef, meşguliyet ve zaruret gibi amillerle birlikte okuyoruz. Evde tek başına kalmak bir zaruret ise mutlaka kendinize birtakım hedefler ve o gayelere ulaşmak için de ciddi meşguliyetler bulmak zorundasınız. Yoksa İmam Şafii`ye atfedilen şu sözde denildiği gibi “Sen kendini hak ile meşgul etmezsen batıl seni işgal eder.”
“Şu halde bir işten boşaldığın/ayrıldığın vakit hemen başka bir işe koyul” (İnşirah Suresi 7) mealindeki ayet-i kerimeden de bu dersi çıkarmak mümkündür.
Yakın geçmişe kadar, yeni evlenen gelinin bir iki yıl kayınvalidesinin evinde kalması çok yerinde bir gelenek idi. Bugün bunun yerine bir alternatif de konmadığı zaman illa ki, ortaya “eşim evde tek başına” sendromu çıkacaktır.
Bugün bunu fırsat bilen kimi televizyon kanalları, maalesef hem saçma sapan evlilik programlarıyla hem de ailenin/toplumun temeline dinamit koyan ve özellikle kadınları hedef alan dizilerle gece gündüz çabalamaktadırlar. Bu konuda sürekli bir bilinç tazelemeye ihtiyaç var. Sürekli tehlike uyarısına devam etmek gerekiyor.
Peki soruda belirtildiği gibi aksi yöndeki ısrarda ne yapmalı?
Birincisi: “Bu programları izlemek yerine, şu komşularla şu sohbeti/dersi/mevlidi/ziyareti/etkinliği birlikte yapmaya başla, şundan şu konuda git, kurs veya ders al, ver, şu gazeteyi ve dergiyi, şu kitabı bitir, şu el becerisini şöyle öğren” gibi önüne açık hedefler koymalı.
İkincisi: “Bu yayınlar zararlı, Rehber Tv gibi İslami hassasiyetleri gözeten kanalları izle, illa film izleyeceksen, şurada yüklemiş olduğum Hz. Yusuf`u, Hz. Meryem`i bunun gibi filmleri izle” demeli ve bu konuda yardımcı olmalı.
Üçüncüsü: Bunlarla birlikte tv`nin listesinde olumsuz olan kanalları silmeli. Tabi her sınırlama mutlaka ikna edici bir izahla birlikte olduğu zaman anlam kazanacaktır. Yoksa kendisini sürekli baskılanmış hisseden kimse kim olursa olsun, içinde doğrudan veya dolaylı bir tepki besleyebilir.
Dolayısıyla her aykırı durumda hemen sorunun kaynağını komple ortadan kaldırmaya yönelmek, hikmete uygun düşmeyebilir. Televizyon sorun oluyor, onu kaldıralım, telefon mesele çıkarıyor, onu elinden alalım, şuraya gidiyor, eve kapatalım gibi, pek de insana ait gözükmeyen kestirme yaklaşımlar, sürekli yeni problemlere davetiye çıkaracaktır.
Evin reisi, yani hizmetçisi, yani çobanı elbette emanete sahip çıkma adına himayesindekileri, ‘yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korumak için` onlara iyiliği emredecek kötülükten ise menedecektir. Hatta “Ehline namaz kılmalarını emret..”(Ta Ha 132) ayetinde okuduğumuz gibi bu konuda kesin, net ve kararlı bir tutum da gösterecektir.
Ancak merkezinde kalp gibi çok hassas ve kırılgan bir mücevher bulunan insanın, hatasını düzeltirken dikkat etmek de aklın gereğidir. “Onlara öğüt ver, nefislerine ilişkin etkileyici söz söyle.”(Nisa 63)
Dua bekleriz.