Kemal Sunal, Zeki, Metin figürleri,  yoksulluğun  ve her konuda  geri bırakılmışlığın yanısıra sağ sol kavgalarının örümcek ağı gibi toplumu  sardığı bir dönemde,  büyülü  camların karşısında halkı güldürerek acılarını bastırma araçlarıydı. Müslüman halkın yaşadığı travmalar İslamın sabır, tevekkül ve dua gibi, olmazsa olmaz teskin ve tesellileri ile değil; ateist, sosyalist ve İslam düşmanı sinema oyuncularının filmleriyle unutturulmaya çalışılıyordu.

Yani İslami hükümleri, İslami şiarları ellerinden alınarak şahsiyeti, haysiyeti ve onuru  mahvedilen bir halk, en etkili manevi koruma araçlarından da mahrum bırakılıyordu.

İnsanlar, asıl kendi acı hallerine ağlamaları gerekirken, sinema salonunda ya da ekran başında izlediklerine ağlıyor veya kahkaha ile gülüyorlardu.  Tabiri caizse, Müslüman toplumun imanlı kalbi, batı medeniyeti adına ameliyat ediliyor ve bu ameliyat için bütün vücudu, radyo, tv sinema gibi araçlarla uyuşturuluyordu.

Bugün 30 yaş ve üzerindekilerin bilinçaltlarında zeki metin filmlerinin etkisi var. Diğer bütün inkarcı sinema oyuncularının söz ve tutumları var. Zeki Alasyanın namaza, dolayısıyla İslama ve Müslümanlara ve doğal olarak da Allah`a düşmanlığını, bu toplum yıllar önce farkında olmadan zaten onu ve diğerlerini izleye izleye içselleştirdi. Gerek,  ibadetleri tamamen boş vakit meşgalesine indirgeyen anlayış,  gerekse sakal, çarşaf, hoca ve İslamı çağrıştıran Arap ve Arapçaya ait isimleri hafife alan yaklaşımların bir sebebi de,  Müslüman halka enjekte edilen sinema ve güldürü zehridir.

‘ Sadece güldüren bir film izledik,  ne olmuş sanki` diyen kimseler, insanın gözle görülmeyen yönlerini görmezden gelmektedirler. Bir bilgisayara bir sefer kaydedilen ses, yazı veya görüntü, gerçekte  hiçbir zaman silinemediği gibi, insanın gözü ve kulağı gibi beş duyusuyla kaydettiği bilgiler, sesler, görüntüler, tatlar, kokular, cisim özellikleri ve yine eliyle ayağıyla, zihniyle kaydettiği  beceriler kesinlikle silinememektedir. Silinemeyen her bir kayıt, uygun tuşa basıldığında geri geldiği ve sistemi etkilediği gibi, İnsandaki kayıtlar da hem uygun zaman ve zemin bulduğunda ortaya çıkmakta hem de kişinin düşünce ve davranışlarında irade, meyil, niyet, kabul ve kanaat gibi merkez noktalarda tesirini göstermektedir.

Nerde ve ne şekilde olursa olsun, bir müziğin dinlenmesi demek o müziği aslında hiç silinmemek üzere kaydetmek demektir. Aynı şey; izlenen, dokunulan ve tadılan şeyler için de geçerlidir. 

Dolayısıyla bir müslümanın, ‘Sıradan bir müzik, sıradan bir film, sıradan bir arkadaş ve sıradan bir ortam` dediği şeylerin hiçbiri gerçekte hiç de sıradan değildir.

Mesela, siz yıllar önce isteğiniz dışında, bir otobüste hiç sevmediğiniz ve ilgilenmediğiniz bir müzik dinlediniz. Sakın bunun hafızanızdan silindiğini veya size hiçbir zarar vermediğini sanmayın. Bu müzik gerçekte kesinlikle silinmediği gibi sizin bilmediğiniz bir yönünüzü mutlaka etkilemiştir.

Aynı şekilde filan zaman ve yerde istemeseniz ve beğenmeseniz de bir film izlediniz. Sakın bu filmi tamamen unuttuğunuzu veya üzerinizde etkisinin olmadığını sanmayın. Bu acı gerçek okuduğunuz kitap için de geçerlidir. Beraber vakit geçirdiğiniz kişiler ve olaylar için de geçerlidir. Her gün yüz defa istiğfar etmemiz  ve yapılan her kötülüğün arkasında onu işlevsiz kılacak bir iyiliğin tavsiye edilmesi, yine beş vakit kılınan namaz gibi ibadetler işte zararlı kayıtların harekete geçmesini önleme amaçlıdır.

Şimdi bütün hareketlerimizi bu anlamda gözden geçirelim. Üstadın Birinci sözde dediği gibi; Bismillahı olmayan, Bismillah demeyen kimseden fikir, söz, müzik, film, kitap gibi kayıtlar  almayalım ve onlara kesinlikle vaktimizi, heyecanımızı, hüznümüzü ve sevincimizi vermeyelim.

Adı ister Zeki Metin olsun ister Tarkan veya Fazıl olsun dinin direği olan namaza veya başka bir İslami şiara, düşmanlık eden kimsenin bunu, elindeki  sanat, mikrofon, sinema seti gibi araçlarla yaptığından ve yapacağından şüphe duymamakla birlikte onları izleme ve dinlemenin vebalini ve  tehlikesini  de iyi anlamak ve anlatmak gereklidir.

Çünkü; “ Siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “İnandık” derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar.

De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir. Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Al-i İmran 119-120)