İster Ebu Ali Dekkak (ö. 1015) söylemiş olsun isterse İbn Kayyim El-Cevziyye (ö. 1350); “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” sözü belki de hiçbir asra bugünkü kadar yakışmadı.
Korkarım, hâlihazırda İslam Ümmeti diye bir olgu gerçekte var mı yok mu tartışmasını ortaya atanların haklılığını zirveye taşıyan suskunluk, kıyameti çok erken koparacak.
Öğrendikçe farkındalık, fark ettikçe duyarlılık artmalıyken tam aksine, lal olmuş dillerle bol bol mersiye okur gibiyiz.
Kabuğunda meskûn canlı türleri gibi başlarındaki örtüler kadar havalı kralların beyaz adama, ihsan-ı şahanelerini görünce, fukara mahallenin aklına; “Allah Allah, ya biz olmasak demek ki, Sam amca yaşamazmış, sadece akıttıkları ile değil damarlarımızdaki kanla da onları besleyen büyüten bizmişiz” fikri geliyor ama susuyor, susuyor ki kendince, kanı akmasın...
Siirt`te okulun hemen önünde petrol çıkan kuyular vardı, neden çürük yumurta gibi öyle kötü koktuğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Petrolün kokusu ile toprağın henüz yemediği ölü insanın kokusu kıyas kabul etmez de, dilsiz kimsenin diri olduğu makbul müdür?
Ve kenardan çatlak bir ses yükseliyor: Kardeş, o kralların silah karşılığında gavura verdiği bin katrilyon liralık hediyeler sadece petrolden ya da ABD`de bankalarından karşılanmıyor.
Ve bu defa susmuyoruz, sonraki cümlesini söylemesin diye susturuyoruz. Ama kalkarken ‘Allah kabul etsin` demeden gitmiyor…
Zaman su gibi akıp gidiyor. George Robert Stephenson, meşhur “beş maymun ve muz” deneyini yaptığı günden bugüne yaklaşık 120 yıl geçmiş. Deneyin ismini artık ‘beş kuşak ve zillet` diye değiştirebiliriz ya neyse..
Geçen yıllarda hacdan dönüşünde ziyaret ettiğimiz biri; “Allah o kraldan gani gani razı olsun. O Kâbe`nin çevresini sürekli temizletiyor, hacılara su, bisküvi dağıtıyor, hele o Medine`deki şemsiyeler ne kadar güzel, güneşten filan koruyor..” demişti.
“Siz Hacılara su verme ve Mescid-i Haram`ı ziyarete hazır bulundurma işini, Allah'a ve ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihad edenle bir mi tutuyorsunuz? Hâlbuki onlar Allah katında eşit değildirler. Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.”(Tevbe 19)
Evet bunun gibi durumu anlatan nice ayet-i kerime, hadis-i şerif ve vakıa zikretmeniz de etkilemiyor değil: “Tam dediğiniz gibi Allah o kraldan razı olsun..”
Şair, “Anlamaz yazısız pulsuz dilekçem, anlamaz ruhuma geçti bilekçem” demişti.
Siz onu bunu bırakıp, suskunluğun izinde kaynağına doğru seyahatiniz sizi idrak ve şuurun önüne getiriyor.
Sonunda bilmek ile idrak etmek ayrı şeyler olduğu için alim susuyor, alem susuyor, kalem susuyor diyor ve yoruluyorsunuz. Tam bu sırada hilal görünüyor…
On bir ayın sultanı işte tam da bu hikmetle bir ay misafir oluyor, misafir ağırlıyor desek yeridir.
İşte iki gün sonra şeytanları zincire vuran melekler, akordu bozulmuş bünyemize, ‘min külli emrin Selam` ile inecekler, inecekler ve şöyle seslenecekler; “Siz ey bu sene teşrif eden sultanın huzuruna kabul edilenler… Yükseltin sesinizi, ayet ayet, sûre sûre, cüz cüz ki, tutulmuş diller çözülsün, Mekke ise yeniden fethedileceği günün umuduna kapılsın..”
Ramazan ayı, infak ve sadaka ile zalimlerin yıkılacağını haber vermek için geliyor, zikreden, salavat getiren, tilavet eden, dua ve niyaz ile yakaran dillerle suskunluğu çözmek için geliyor.
Ramazan ayı, fark edene oyunları bozmak için geliyor..