Meclisteki oylamalar gündemi müthiş derece esnetti. Dolar yükselirken gündemden düştü, ekonomik göstergeler de bir anda görünmez oluverdi. Eğitimdeki kalite sorunu, dış ve iç siyasetteki meseleler ve geciken/unutulan adalet gibi önemli konular da böylece Nisan`daki referanduma kadar tekrar tatil edilmiş oldu.
İki üç gün sonra da dünyanın en canlı ve paparazzi gündemi tabi ki sürekli Trump olacak. Trump ile birlikte komedi, karikatür ve yorumcular da malzeme bulmakta zorlanmayacaklar.
Seçim süreci ve sonrasında söylediği; ‘İşid`i Obama kurdu`, ‘Irak`ta filan ne işimiz var` ve en son ‘CNN yalan haber yapıyor` gibi nice beyanlarından sonra nihayet iş başına geliyor. Üstelik geçen haftaki basın toplantısında muhabirle arasında geçen diyalog, bundan sonra yapacakları ve konuşacakları konusunda da yeni bir ipucu gibiydi.
Hele en son söyledikleri tam evlere şenlik: “AB, Almanya`nın aracı oldu, Nato modası geçmiş bir örgüt. Merkel, o kadar fazla sığınmacıyı niye kabul etti anlamadım..”
R. Reagan elli filmde rol almış bir sinema aktörü iken 1981-1989 yılları arasında ABD başkanlığı yapmıştı. Reagan ile ilgili hafızalarda kalan iki önemli ayrıntı var. Birincisi ABD`li bazı yetkililerin, yasak olduğu halde, gizlice İran'a silah satıp, gelirini el altından Nikaragua'da dönemin solcu yönetimini devirmeye çalışan gruplara göndermesi diye özetlenecek İran-gate skandalı. İkincisi de, meşhur Gorbaçov yönetimi ile anlaşıp Sovyetler Birliği`nin dağılmasını sağlaması.
Trump`ın söylediklerine iyi bir rol veya oyunculuk diye bakılır mı bilmem ama bu da, Reagan gibi büyük skandallara ve dâhili dağılmalara sebep olacak gibi gözüküyor.
En azından tüm dünya öyle umuyor. Yarın, elli eyaletin şu kadarı ayrılma kararı almış, ABD`de siyahilerin başlattığı eylemler bir türlü kontrol altına alınamıyormuş, ABD ekonomisi çöküyormuş, türünden haberler geldiğinde dünyada sevinmeyecek bir tek ülke halkı var mı?
Lafı eğip bükmeye gerek yok, ABD`nin moralini bozacak her gelişme, tüm dünya halkları için bir müjdedir, bayramdır. CIA`sından, Pentagon`una, BM`sinden NATO`suna, Beyaz Saray`ından, Washington`una kadar adı her neyse, bu şımarık network, dünyayı öyle yormuştur ki, yedi milyar insanın hıncı, adeta bir nükleer enerji gibi sıkışmış vaziyettedir.
Örümcek ağını dağıtacak rüzgârın nereden eseceğini bilemediğimiz için; ‘bunca ahlaki rezalete rağmen niye yıkılmıyor acaba? Dünyanın her tarafında bu kadar askeri harcamada bulunurken niye çökmüyor acaba? Her yıl on bin vatandaşı adli vakalarda silahla öldürülecek kadar emniyetsiz olduğu halde niye dağılmıyor acaba?` diye sorup dururuz.
Tüm gücünü tahripten, tüm servetini sömürüden, tüm birikimini işgal ettiği, çalıp gasp ettiği, aldatıp dolandırdığı mazlum ve mustazaf halklardan alan bir hormon imparatorluğu yıkılmayacak, hatta ömrü uzun olacak dense, buna kargalar bile güler.
‘Nüfusunun üçte biri obez, dörtte üçü ruh hastası ve doğan çocukların yarısı gayri meşru dünyaya gelmiş olan şişme balon yakında patlamaz` sözüne Amerikalıların kendisi de inanmıyor ki, biz mi inanacağız? Ha bu balonu patlatan iğne Trump ya da başkası olur fark etmez.
Dedik ya, Trump, bunun için veya bu süreci hızlandırmak için bir katalizör gibi duruyor. Her sözü bir kavganın fitilini ateşleyecek kadar umut verici gözüken, çiçeği burnunda başkanla birlikte mesela Rusya, Çin ve K. Kore ile neler yaşanacağını kestirmek zor.
Bu da Asyalının, Afrikalının, Meksikalının gördüğü bir Amerikan rüyası olsun.
Görenin suçu olur mu?